Hz. Muhammed'in Soy Ağacı
Hz. Muhammed, kendisi peygamber olduğu gibi peygamberler neslinden gelen bir nebidir. Hz. İbrahim ve oğlu İsmail'in soyundan gelmektedir. Kendisi de bir hadislerinde "ben İbrahim'in duası, İsa'nın muştusuyum" buyurmuşlardır. Bu hadiste Peygamberimiz, peygamberler soyundan geldiğini kendisi de ifade etmektedir. Bakara Suresi'nde Hz. İbrahim ve Hz. İsmail'in kendilerini Allah'a karşı muhlis Müslümanlar kılmasını ve nesillerinin de aynı şekilde muhlis Müslümanlar olmasını istedikten sonra, bir de kendilerinden sonraki bu nesiller için Allah'ın ayetlerini okuyacak bir peygamber göndermesini istemektedirler. Bu ayetler için Bakara Suresi 128-129. ayetlere bakabilirsiniz. Bu dua, Allah tarafından Hz. Muhammed'in gönderilmesi şeklinde kabul edilmiştir. Bu durumda Hz. Muhammed'in soyu Hz. Adem, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail soyundan gelmektedir.
Hz. İsmail'den sonraki Peygamberimizin yakın atalarına gelecek olursak, Neseb alimleri Hz. İsmail'in soyunu ikiye ayırırlar. Bunlar, Hz. İsmail'e nispet edildiği için İsmailîler diye isimlendirilir. Bu iki kol Adnanîler ve Kahtanîlerdir. Peygamberimiz Adnanîler kolundandır.
Adnanilere adını veren Adnan, Peygamberimizin 21. göbekten atasıdır. Neseb alimleri Hz. Muhammed'in soyunu, Adnan'a kadar güvenilir kabul etmektedirler. Buraya kadar olan soy kütüğü bizzat Efendimiz tarafından da kabul edilmiştir. Ancak Adnan'dan daha öncesi kesin şekilde bilinmemektedir. Şimdi Adnan'a kadar olan soy kütüğünü görelim. Hz. Muhammed'in soyu şu şekildedir.
Muhammed b. Abdullah b. Abdülmuttalib (Şeybe) b. Haşim b. Abdümenaf b. Kusay b. Kilab b. Mürre b. Ka'b b. Lüey b. Galib b. Fihr (Kureyş) b. Malik b. Nadr b. Kinane b. Huzeyme b. Müdrike b. İlyas b. Mudar b. Nizar b. Mead b. Adnan.
Adnan'dan sonra Hz. İsmail'e kadar olan aradaki kişilerin kimler olduğu konusunda kesinlik yoktur. Bazı nesep alimleri Hz. İsmail'e kadar ulaştırsalar da İbn Hazm gibi alimler bunu kesin olarak bilmenin mümkün olmadığını ifade etmektedirler. Aynı alimler bu soyun Hz. İsmail'den geldiğinden şüphe olmadığını da belirtmektedirler. Soy ağacı olarak Hz. Muhammed'in soyu şu şekildedir.
Hz. Peygamber'in Soy ağacıŞimdi bu soy ağacındaki Peygamberimizin yakın atalarını inceleyelim.
Abdullah
Peygamberimizin daha doğmadan önce vefat eden babasıdır. Künyesi Ebû Kusem (أبو قثم), Ebû Muhammed veya Ebû Ahmed’dir. Babası Abdulmuttalib, annesi Fâtıma bint Amr’dır.
Abdullah’ın, akranları arasında çok beğenilen yakışıklı bir genç olduğu rivayet edilmektedir. Yüzünde diğer gençlerde bulunmayan bir güzellik ve parlaklık vardır. Siyer müellifleri bunun daha sonra Âmine’ye geçen “nübüvvet nuru” olduğunu kabul eder. Abdullah, Varaka b. Nevfel’in kız kardeşi de dahil olmak üzere çeşitli kadınlardan aldığı evlenme tekliflerini reddetmiş, nihayet babasının teşebbüsü üzerine Vehb kızı Âmine ile evlenmiştir. Evliliğinin ilk üç günü Âmine’nin evinde geçmiştir.
Evlendikten sonra çok yaşamamış ve Hz. Peygamber’i yetim bırakarak vefat etmiştir. Zaten Abdullah ile Âmine’nin Hz. Peygamber’den başka çocukları olmadığı da bilinmektedir. Ticaret için gittiği Şam yolculuğu dönüşünde hastalanmış ve Medine'de babasının dayılarının yanında bir ay kadar hasta olarak yattıktan sonra vefat etmiştir. Medine'de Nabiga isimli birisinin evinin avlusuna defnedilmiştir. Bu kabir Mescid-i Nebevi'nin Ebubekir kapısı karşısında yaklaşık beş yüz metre uzaklıkta bilinmektadır. Mescid-i Nebevi 1976 yılında genişletilince bu kabir yıkılmıştır.
Mekke'de bir dönem çoğalan Cürhümlüler, zamanla ataları İbrahim ve İsmail'i sünnetini terketmişler ve Kabe'ye saygısızlık etmeye başlamışlardır. Şehre dışarıdan gelenlere de kötü davranmaya başlamışlardır. Rivayete göre bu tutumları zemzem kuyusunun sularının çekilmesine sebep olmuştur.
Huzaa ve Kinaneoğulları ile mücadele eden Cürhümlüler bu mücadeleyi kaybedince Hacerü'l-Esved'i yerinden sökerek bir yere gömmüşler, sonra da değerli eşyaları kurumuş olan zemzem kuyusuna atarak üzerini örtmüşlerdir. Zemzem kuyusunun yeri bu şekilde bilinmez hale gelmiştir. Zamanla kuyunun yeri tamamen kaybolmuştur.
Peygamberimizin dedesi olan Abdülmuttalib'e rüyasında zemzem kuyusunu kazması emredilmiştir. Abdülmuttalib, burayı kazmaya başlayınca, Kureyşliler yakındaki putlarına zarar gelecek düşüncesi ile karşı çıksalar da Abdülmuttalib vazgeçmemiş ve kuyunun olduğu yeri kazmıştır.
Daha sonra zemzem kuyusu, Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib tarafından yeniden ortaya çıkarılmıştır. O gün, yanında bulunan tek oğlu Haris ile birlikte zemzem kuyusunu meydana çıkarmıştır. Kuyunun çevresini onarırken de Abdülmuttalib'in yanında oğlu Haris'ten başka kimse olmamış ve Kureyşliler onu rencide etmişlerdir. Kendisini yalnız hisseden Abdüllmuttalib, on erkek çocuğu dünyaya geldiği takdirde bunlardan bir tanesini kurban etmeyi adamıştır.
Allah, Abdülmuttalib'in bu arzusunu yerine getirir ve ona on tane oğul, altı tane de kız verir. Bu çocuklardan bir tanesi de Peygamberimizin (sav) babası Abdullah'tır. Daha sonra Abdülmuttalib, adağını yerine getirmek için oğulları arasında kura çeker ve kura Abdullah'a çıkar. Ancak bir çocuğun kurban edilmesine Kureyşliler karşı çıkarlar. Bunun yerine bir kahine giderek meselenin başka şekilde halledilebileceği tavsiyesinde bulunurlar.
Abdulmuttalib, Hayber'de bulunan bir kahine gider. Kahin, kurban edilecek develer ve Abdullah arasında kura çekmesini, kuranın Abdullah'a çıkması durumunda, her seferinde deve sayısını on adet arttırarak tekrar kura çekmesini tavsiye eder. Kura dokuz defa Abdullah'a çıkar. Onuncuda ise develere çıkar. Bu şekilde Abdullah, kurban edilmekten kurtulur.
Bu olaydan dolayı Peygamberimiz "ben iki kurbanlığın çocuğuyum." buyurmuştur.
Abdülmuttalib, daha sonra oğlu Abdullah'ı Vehb b. Abdümenaf'ın kızı olan Amine ile evlendirir. Düğününden bir kaç ay sonra ticaret ve dayılarını ziyaret için Medine'ye giden Abdullah burada hastalanarak vefat etmiştir.
Peygamberimiz ise daha doğmadan yetim kalmıştır.
Peygamberimizin babası Abdullah hakkında daha fazla ayrıntı için tıklayınız.
Abdülmüttalib
Abdülmuttalib, Peygamber Efendimiz'in (sav) dedesidir. Aslında adı Şeybe'dir. Ancak kendisini Medine'den Mekke'ye getiren Muttalib'in yanında görenler, onu Muttalib'in kölesi zannederek, bu anlamda Abdulmuttalib demişlerdir. Olay şu şekilde gerçekleşmiştir.
Haşim b. Abdümenaf ticaret amacıyla çıktığı Suriye yolculuklarında kısa süreliğine Medine'ye uğruyor ve burada konaklıyordu. Bu seferlerden birinde Amr b. Lebîd el Hazreci'nin kızı Selma ile evlenir. Bir süre sonra Şam seferine çıkar ve yolculuk esnasında vefat eder. Vefatından kısa süre sonra eşi Selma bir erkek çocuğu dünyaya getirmiş ve ona Şeybe adını verir. Yaklaşık yedi yaşına kadar Şeybe, Medine'de kalmıştır. Daha sonra amcası Muttalib tarafından Mekke'ye getirilir. Şehre girdiklerinde Muttalib'in yanında bir çocuk olduğunu görenler, bu çocuğu Muttalib'in kölesi zannederek Abdülmuttalib ismini verirler. Zamanla bu isim Şeybe isminin de önemine geçmiş ve bu şekilde tanınır olmuştur.
Abdülmuttalib, büyüyünce babası Haşim'den kalan Kabe görevlerini üstlenmiştir. Yukarıda Peygamberimizin babası Abdullah'ı anlatırken anlatmış olduğumuz zemzem kuyusunun yeniden ortaya çıkarılmasını da Abdulmuttalib gerçekleştirmiştir.
Kur'an-ı Kerim'de Fil Suresi'nde anlatılan fil olayı da Abdulmuttalib zamanında gerçekleşmiştir. Hem zemzem kuyusunu ortaya çıkarması hem de Kabe'yi yıkmaya gelen Ebrehe'nin mağlup olması, Arapların gözünde Abdülmuttalib'in değerini arttırmıştır.
Abdülmuttalib, halkın haklarını da gözetmeye çalışan birisidir. Ebu Süfyan'ın babası Harb b. Ümeyye, ticari rekabet sebebiyle Abdulmuttalib'in Yahudi komşusunu öldürmüştür. Bu kişinin hakkını aramak ve diyet bedelini almak için Abdülmuttalib, Harb b. Ümmeyye'ye gider. Aralarında anlaşmazlık çıkınca bir hakeme başvururlar. Hakem de Harb b. Ümeyye'yi kınayarak Abdülmuttalib'i haklı bulur ve diyet parası alınarak öldürülen Yahudi'nin yakınlarına verilir.
Abdülmuttalib üstün karakterli, inançlı, iyi kalpli, bir insan, âdil bir reisti. Ömrünün sonuna doğru puta tapmayı terketmiş, içkiyi bırakmış, Kâbe’nin çıplak olarak tavaf edilmesini yasaklamıştır. Allah’ın varlığına, ceza ve mükâfat yeri olarak âhiretin mevcudiyetine inanmış, zaman zaman Hira mağarasına çekilip ibadetle meşgul olmuştur. Kur’ân-ı Kerîm’de haber verilen Fil Vak‘ası’nda, Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe ile müzakerelerde bulunmuş ve Kâbe’yi sahibinin mutlaka koruyacağını ona hatırlatmıştır.
Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib hakkında daha fazla bilgi için tıklayınız.
Haşim
Haşim b. Abdümenaf, yaşadığı dönemde Mekke'nin en zengin ve itibarlı liderlerinden birisidir. Kureyş Suresi'nde, Kureyş'in yaz ve kış yolculuklarından, emniyet ve güven içerisinde olmalarından bahsedilir. Haşım bu ticari yaz ve kış yolculuklarını başlatan kişi olarak bilinmektedir. Çünkü o, Bizans topraklarında rahat şekilde dolaşabilmek ve vergilerden muaf tutulmak için Kayser'den özel izin almıştır.
Haşim, kendi halkını da gözeten birisidir. Mekke'de şiddetli bir kıtlığın olduğu bir dönemde Şam'a giderek kuru ekmek ve peksimet getirmiş, yük taşıdığı develeri de kesip tirit yaparak halkı doyurmuştur. Bundan dolayı tiridi ufalayan anlamında Haşim adını almıştır. Aslında gerçek adı Amr'dır.
Abdüşemsoğulları'nın lideri olan Ümeyye b. Abdüşems, zenginliği sebebiyle Kureyş'in önde gelenlerinden birisi sayılıyordu. Bu yüzden kendisini Kureyş'in liderliği konusunda da Haşim ile denk görüyordu. Bir gün bu düşüncesini açıkça beyan etti ve kimin daha üstün olduğunun anlaşılması için hakime başvurulmasını teklif etti. Önce Haşim bu meydan okumayı kendinin yaşı ve mevkiinden dolayı kabul etmez. Kureyşliler ısrar edince kahine gitmeyi kabul etmek zorunda kalır. Kaybedenin 50 deve vermesi ve on yıl Mekke'den sürgün edilmesi şartıyla kahine giderler. Başvurulan Kahinü'l-Huzai, üstünlük konusunda Ümeyye'nin Haşim ile boy ölçüşemeyeceğini belirtinci Ümeyye on yıl sürgün olarak Şam'a gitmek zorunda kalır. Haşim aldığı develeri de keserek halka ikram etmiştir. Bu olay Benî Haşim ve Benî Ümeyye arasındaki düşmanlığın kaynağı olarak gösterilmektedir.
Abdümenaf
Abdümenaf, Peygamberimizin 3. dedesidir. Babası Kusay b. Kilâb, annesi Hubbâ bint Huleyl’dir. Tahminen miladı 430 yılında doğmuştur. Asıl adı Muğire'dir. Güzelliğinden dolayı kendisine ay anlamında Kamer de denilmiştir. Annesi onu Mekke'deki büyük putlardan birisi olan Menaf'a adadığı için Menaf'ın kulu anlamında Abdümenaf denilmiştir. Çok cömert olduğu için Kureyşliler ona Feyyâz lakabını vermişlerdir.
Babası Kusay, yürütmüş olduğu Nedve, Hicabe, Liva, Sikaye, Rifade, Kıyade gibi görevleri oğlu Abdudar'a bırakmıştır. Abdümenaf, babası hayatta iken bu konuya itiraz etmemiş ancak Kusay'ın ölümünden sonra kardeşler arasında rekabet başlamıştır. Diğer kardeşler de bu görevlerin Abdudar'dan alınarak Abdümenaf'a verilmesi taraftarıydılar. Bunun üzerine Kureyş'in bazı kolları Abdüdar'ı, bazıları da Abdümenaf'ı desteklediler. Abdüdar taraftarları ellerine kan dolu bir kaba sokarak yeminleşirler. Bu ortaklığa Hilfu'l-Ahlaf adı verilir. Abdümenaf taraftarları ise ellerini güzel kokulu bir kaba sokarak yeminleşirler. Bu gruba da el Mütayyebûn adı verilmiştir. Daha sonra bazı tarafsız kabilelerin araya girmesi ile barış sağlanmıştır. Bu görevlerden iki taraf arasında paylaştırılmıştır. Buna göre sidâne ve livâ görevleriyle Dârünnedve yöneticiliğinin eskisi gibi Abdüddâr’da kalmasına, sikāye, rifâde ve kıyâde görevlerinin ise Abdümenâf’a verilmesine karar verilmiştir.
Abdümenâf’ın iki ayrı hanımından altı erkek, altı kız çocuğu oldu. Oğulları, Kureyş kabilesinin komşu devletlerle ticaretini kolaylaştırmak için anlaşmalar yaptılar. Ticaret sayesinde Mekke’nin, dolayısıyla Kureyş kabilesinin nüfuz ve iktidarı arttı.
Abdümenâf’tan sonra Kureyş’in idaresi Benî Abdümenâf’a geçti. Sikāye ve rifâde görevleri oğullarından Hâşim’e, kıyâde ise Abdüşems’e verildi. Daha sonra sikāye ve rifâde, Hâşim’den küçük kardeşi Muttalib’e, ondan da yeğeni ve Hz. Peygamber’in dedesi olan Abdülmuttalib’e geçti.
Ölüm tarihi bilinmeyen Abdümenâf’ın Kâbe’de Hicr’de bulunan bir yazıdan, Kureyş kabilesine Allah’tan sakınmayı ve akrabalar arasında iyi ilişkilerin devam ettirilmesini tavsiye ettiği anlaşılmaktadır. Hz. Peygamber Kureyşliler’i İslâm’a davet ettiği sırada, diğer dedelerinin adlarıyla birlikte onun adını da anmış “Ey Abdümenâfoğulları! Allah’a inanmak suretiyle kendinizi kurtarınız” demiştir.
Kusay b. Kilab
Kusay b. Kilab,Peygamberimiz'in (sav) dördüncü kuşaktan dedesi olarak kabul edilmektedir. Mekke'de Kureyş hakimiyetini sağlayan kişidir. Kendisinden önce Mekke'nin yönetimi Huzaa kabilesindedir. Kusay b. Kilab, Huzaa kabilesinin reisi Huleyl'in kızı Hubba ile evlenerek yönetimi ele geçirme fırsatı bulmuştur. Bunun ardından Kureyş'i toplayarak Mekke'ye yerleşmiştir. Bu yüzden kendisine toplayan anlamında Mücemmi adı verilmiştir.
Mekke'nin idare merkezi ve parlementosu kabul edilen Darü'n-Nedve'yi de Kusay b. Kilab kurmuştur. Önemli kararların alındığı, orduğunun uğurlandığı, elçilerin yola çıkarıldığı, evliliklerin ilan edildiği bu ev, aynı zamanda Kusay b. Kilab'ın evidir.
Daha önce Huzaa kabilesi tarafından yürütülen Hicabe (Kabe perdedarlığı), Kiyade (Komutanlık), Nedve (Meclis başkanlığı), Sikaye (Hacılara su dağıtma) ve Rifade (Hacılara yiyecek sağlama) gibi Kabe görevlerini de Kusay b. Kilab bizzat kendisi yürütmüştür. Kureyş boyları arasında düşmanlığa sebep olmamak için de bazı görevleri diğer Kureyş boylarına bırakmıştır. Daha sonra da bu görevler Kureyş boyları arasında paylaşılarak devam ettirilmiştir.