Nevruz Nedir? Ne Zaman Kutlanır?
Bu yazıya kaç yıldız verirsiniz?
Tarih boyunca tabiat ile iç içe yaşayan ve toprağı “dört ana unsur”dan sayan Türklere göre Nevruz, Türk dünyasının tamamında yaygın olarak kutlanan bir bayramdır. Bayramlar, dinî ve millî inanışlarla, ortak hatıralardan doğar. Genelde “Nevruz” ismiyle yaygın bir şekilde bilinen bu bayram, tabiattaki uyanışla birlikte kutlanır. Bu törenler, bahara duyulan özlemi anlattığı kadar, bir takvim değişikliğini de ifade eder. Burada dikkati çeken husus, “baharın başladığı zaman”dır. Türkler, bu takvim değişikliğini “toprağın uyandığı gün” ile özdeşleştirmişler; “varoluş ve diriliş günü” şeklinde algılamışlardır. Böylece Nevruzu yaratılış felsefesi diyebileceğimiz manevî bir kimlikle donatmışlardır.
Nevruz sözcüğü Farsça nev (yeni) ve ruz (gün) sözcüklerinin birleşmesinden meydana gelmiş olup yeni gün anlamına gelmektedir. Eski İran takvimine göre yılın ilk günüdür ve güneşin koç burcuna girdiği ilkbaharın başlangıcı sayılan bir gündür. Hayvancılıkla, tarımla uğraşan topluluklar için kışın bitip baharın gelmesi yapısal, işlevsel ve yeniden dirilişin sembolleşen başlangıcı olan, gece ve gündüzün eşitlendiği, doğanın uyandığı ve dolayısıyla üremenin başlangıcı olarak kabul edilen 21 Mart tarihi pek çok takvimde ve kültürde yılbaşı olarak kabul edilip kutlanmıştır.
Nevruz şenlikleri, geniş bir coğrafyaya yayılmış, çeşitli kültürlerde yer almıştır. Nevruz şenliklerindeki pek çok motif ortak olmakla birlikte her kültür çevresinde farklılıkların görülmesi de doğaldır. Her sosyal grubun kutlama şekilleri Nevruzun içeriğini belirlemektedir. Bazı toplumlarda mitolojik kaynağa, bazı toplumlarda dini kaynağa oturtulmaya çalışılmıştır. Nevruz, çeşitli toplumlarda kendi kültürünün derinliklerindeki bir olayı kaynak göstererek kültür değerleriyle özdeşleştirip sembolleştirerek bayram niteliğinde kutlanılan gündür.
Anadolu dışındaki Türklük Dünyası’nda Nevruz’un Kazakistan’da, Kırgızistan’da, Özbekistan’da, Azerbaycan’da, Doğu ve Batı Türkistan’da, Kırım’da, Yakutlar’da, Balkan Türkleri’nde, Yugoslavya Türkleri’nde ve Kıbrıs Türkleri’nde kutlanmaktadır.
Nevruz çeşitli efsanelerle örtülerek çok değişik biçimler almıştır. Nevruz Güneşin koç burcuna girdiği, Tanrının evreni ve insanı yarattığı gün olarak da yorumlanır. İslamiyet öncesi bahar kutlamalarını yapan Türkler bu kutlamaları Nevruz adıyla daha sonra da sürdürmüşlerdir. Anadolu’da kutlanan Nevruz şenliklerinin biçimlenmesinde eski Türk bahar bayramları ve Anadolu’da kutlanan eski bahar şenliklerinin etkisi olmuştur.
Kuzeydoğu Asya’dan merkezi Avrupa’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada yaşayan Şamanist, Budist, Hıristiyan, Musevi, Müslüman Türk halkları arasında yılbaşı/bahar bayramı bugün de varlığını korumakta ve her yıl coşkuyla kutlanmaktadır. Bu bayram değişik adlarla adlandırılsa da fonksiyonel, anlam ve pratik açılardan bir bütün olarak ortaya çıkmaktadır.
İslamiyet Öncesi Nevruz:
Nevruz, hayvancılık ve tarıma dayalı toplumlarda üreme ve üretme işlevlidir. Takvim bilgisine dayalı kutlama tarihi vardır. Nevruz, doğayla barışık olma ve onlardan yararlanma dileğine dayanır. Yaratılış ve türeyişe, yeniden doğuş ve doğanın canlandırma inancına ait inanma ve pratikleri vardır. Nevruz ateşinden atlama, günahlardan arınmadır. Ateş kutsanır, doğanın uyanması ateşle kutlanır. Ateş; evreni canlandıran güneşin dünyadaki uzantısıdır. Nevruz ateşi, ritüelin başlamasında önemlidir.
Ateş kültü pek çok uygarlıkta aydınlık, kötülükten arınma, temizleyicilik ve bereket - bolluk sembolüdür. Aynı zamanda yakılan büyük ateş toprağın ısınıp uyanması simgesidir. Bahar bayramıdır.
İslamiyet Sonrası Nevruz:
Orta Asya’dan gelip Anadolu’yu yurt tutan Türkler, göç yollarında kültürleşme yoluyla kültür alışverişinde bulunarak bunları Anadolu’ya taşımışlardır. Taşınan Orta Asya ve göç yolları kültürü yeni yurt Anadolu kültürü ve İslami kültürle yüzyıllar süren kültürleşme sürecinde yoğrularak günümüz kültürünü oluşturmuştur. Anadolu toprakları üzerinde yaşayan halkımızın yaşama biçimleri, hem kendisinden önce Anadolu’da yaşayan uygarlıkların hem de kendisinin Orta Asya’dan getirdiği kültür temelleri üzerine kurulmuştur.
Nevruz doğa güçlerine törenler düzenleyerek bu törenlerin toplum yaşantısını kolaylaştırması dileği üzerine kurulmuştur. Doğayla barışık olma isteği bu şenliklerin temel taşını oluşturur.
Nevruz, İslamiyet sonrası, eski inanç ve pratikleri taşıyarak devam etmiş, yeni kültürde yeni anlamlar kazanmıştır. Nevruz’a İslami olmayan inanç ve pratiklerle, İslamiyet’in kabulü sonrası Anadolu ve Anadolu dışı Türk dünyasında inanılan dini inanışlar ve menkıbelerle kutsal kabul edilip yeni anlamlar yüklenerek İslami kimlik kazandırılmıştır. Bunlardan birkaçını sıralayalım.
- Allah, yeryüzünü 21 Martta yaratmıştır.
- Nevruz, Hz. Adem’in çamurdan yoğrulduğu, Adem ve Havva’nın buluştukları, Nuh’un gemisinin karaya vardığı, Yusuf Peygamber’in kuyudan kurtarıldığı, Hz. Musa’nın asasıyla Kızıldeniz’i yardığı gün olarak kabul edilmiştir.
- Nevruz, Hz. Muhammed’in peygamber olduğu gün olarak kabul edilmiştir.
- İslamiyet öncesi, su kültünün Hızır’a, toprak kültünün İlyas’a yüklenmesi tesadüf değildir.
Alevi- Bektaşi inanç ve pratiklerinde Nevruz farklı anlamlar kazanmıştır. Birkaç örnek verelim.
- Nevruz; Hz. Ali’nin doğum günü ve halife olduğu gün, Hz. Ali ile Hz. Fatma’nın evlendikleri gün, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in doğduğu gün, Kerbela olayının olduğu gün olarak kabul edilir.
Günümüzde Nevruz
Nevruza çeşitli anlamlar yüklenmesi binlerce yıllık süreçte süreklilik kazanmasına neden olmuştur. Günümüzde ilk çıkışı işlevsel olan Nevruz, doğanın çözülebilmesi oranında işlev değiştirerek güncelleşmeye başlamış ve şenlik şeklini almıştır.
Türk Kültüründe Nevruz/Ergenekon bayramı
Nevruz, Yenisey-Orhun çevresinden, Altaylara, oradan da Hun Türklerinin Avrupa’ya yürümesiyle Macaristan’a ve Balkanlar’a ulaşmış, 800’lü yıllardan itibaren Hazar’ın güneyinden Anadolu’ya ve Mezopotamya denilen bölgeye taşınarak daha geniş bir coğrafyaya yerleşmiştir.
İslamiyet’i kabul etmiş olan Türk topluluklarında bu törenler, dinî öğreti ile çatışmamak için, sürgün avı, toy, şölen, yuğ vb. gibi âdetlerden biri olarak devam edegelmiş, “yeni yılın başlangıcı, yenilik, coşku, canlanma, uyanma, dirilme” gibi nitelikleriyle günümüze bütün bir Türk dünyasının ortak kültür mirası olarak intikal etmeyi başarmıştır. En eski Türk âdetlerinden, bayramlarından biri olduğu bilinen Nevruz, kültürel iletişimin bir gereği ve sonucu olarak çeşitli kültür çevrelerinde farklı anlamlara gelmekte, farklı isimlerle anılmakta ve kutlanmaktadır.
Toprağın kış mevsiminde yattığı ölüm uykusundan kalkması, ilkyaz ile yeniden dirilişi, Türk destanları içinde karşılığını Ergenekon’da bulmuştur. Nevruz kutlamalarının bir diğer adı da “Ergenekon Bayramı”dır. Bu isim geçmişten günümüze kadar hâlen çeşitli Türk boyları arasında canlılığını korumakta, aynı zamanda milletin destanların gücüyle birbirlerine olan güven bağını güçlendirmektedir. Ergenekon da böyle bir gelenektir. Ebulgazi Bahadır Han’ın Şecere-i Türkî’sinde naklettiği Ergenekon menkıbesi eski Çin kaynaklarının verdiği tarihî olayların bir yankısıdır. Ergenekon destanı, çoğu kaynaklara göre Büyük Hun Devleti döneminde teşekkül etmiştir. Hatta, Çian Ken’in M.Ö. 119 yılında, Çin imparatoruna sunduğu bir raporda, bu destandan söz ettiği bilinmektedir.
Büyük Hun birliğinin Çinlilerle birleşen bozguncu boyların hücumu ile dağılıp yok oluşu sırasında Altay Dağları çevresine göçen Gök Türklerin hikâyesi, destanda Kayıhanlı ve Dokuz Oğuzların göçü olarak anlatılır. Ergenekon Destanı; bir bakıma, Göktürklerin doğuş destanıdır. Bu destan ilk defa XIII. asırda tarihçi Reşîdüddin tarafından yazıya geçirilmiştir. Nevruz ile ilgili tarihî bilgiler ise, Kutadgu Bilig, Divan ü Lügatit-Türk gibi Türk kültürünün ilk yazılı kaynaklarından başlayarak Bîrûnî’den, Nizâmü’l Mülk’e, Melikşah’dan Uzun Hasan’a uzanan çizgide, hatta Çin kaynaklarında mevcuttur.
- yüzyılda yaşayan Nizamü’l-Mülk, Siyasetnâme adlı eserinde bu bayramdan söz eder. Bu bayramın aynı zamanda yılbaşı olduğunu belirterek Nevruz geleneklerini anlatır. Aynı dönem yazarlarından Kâşgarlı Mahmud da Divan-ı Lügati’t-Türk’te Türklerde yıl başlangıcının Nevruz olduğunu ifade eder.
Türk dünyasında Nevruz birçok sebebe bağlanarak kutlanmaktadır. Nevruz gününe temel olduğuna inanılan olaylar şunlardır: Kur’an’ın indirilmeye başlandığı gün, Hz. Ali’nin doğum günü, Hz. Ali ile Hz. Fatma’nın evlendiği gün, Hz. Musa’nın asasıyla Kızıldeniz’i yararak kendisine inananları kurtardığı gün, Hz. Yunus’un balığın karnından kurtulduğu gün, insanlığın atası Hz. Âdem’in çamurunun yoğrulduğu gün, Hz. Âdem ve Havva’nın cennetten kovulduktan sonra Arafat Dağında yeniden buluştukları gün, Nuh’un gemisinin karaya oturduğu, İbrahim Peygamberin yakılmak istendiği, Hz. Yusuf’un kuyuya atıldığı, Hz. Musa’nın Mısır’dan ayrıldığı, güneşin Koç burcuna girdiği, gece ile gündüzün eşitlediği, baharın ve yeni yılın başladığı, Türklerin Ergenekon’dan çıktığı gün şeklinde yorumlanmıştır. Görüldüğü gibi çoğu dinî öğretiyle birlikte düşünülen Nevruz, önce sözlü gelenekte yer edinmiş daha sonra da ortak bir kültürel tavra dönüşmüş, fakat hep Şamanlık kalıntısı ile sürdürülmüştür.
Selçuklu ve Osmanlı’da Nevruz
Selçuklularda Nevruz bayramının eğlencelerle kutlandığı, şenlikler yapıldığı, özel yemekler pişirildiği, özel hediyeler alınıp verildiği bilinmektedir. Selçuklularda yılbaşı, güneşin Koç burcuna girdiği gün olan Nevruz günü olarak kabul edilmiştir.
Osmanlı devrinde de Nevruz, çok canlı biçimde kutlanılmıştır. Çeşitli kaynaklarda Osmanlı padişahlarının Nevruz tebriklerini kabul ettiklerini, halkın arasına katılarak Nevruz coşkusuna ortak olduklarını kaydetmekte ve padişahın katıldığı bu törenlere Nevruz-ı Sultânî isminin verildiği belirtilmektedir. Saray hekimbaşıları tarafından hazırlanan ve “nevruziye” denen çeşitli baharatlardan yapılmış macunların başta padişah ve ailesi olmak üzere bütün saraya ikram edildiği de çeşitli kaynaklarda anlatılmaktadır. Hatta, Nevruz kutlamalarının yapılmasının dinî açıdan sakınca taşımadığı yönünde fetvalar da mevcuttur.
Müneccimbaşı Nevruz günü padişaha yeni yıl takvimini sunar, aldığı bahşişe “Nevruziye Bahşişi” adı verilirdi. Nevruz dolayısıyla sadrazam padişaha donanmış atlar, silahlar ve pahalı kumaşlar gibi hediyeler verir, bunlara “Nevruziye Pişkeşi” denirdi.
“Nevruziye”ler yazarak padişahın Nevruz Bayramı’nı kutlayan Klasik dönem şairlerinin, ayrıca bu şiirlerle baharın gelişi, cihanın tazelenişi, çiçeklerle bezenişi, tabiatın âdeta yeniden dirilişini ve bu mevsimde yapılan eğlenceleri anlattıklarını görüyoruz.
Osmanlı ailesini çıkarmış olan Kayı Boyu’na mensup Karakeçililerin 21 Mart tarihinde Ertuğrul Gazi’nin türbesi etrafında toplanarak burada bayram yaptıklarını bilinmektedir. Bu bayramın bir diğer adı da “Yörük Bayramı”dır. Yine günümüzde de devam eden Manisa Mesir Şenliklerinin de yukarıda kısaca belirttiğimiz gibi “nevruziye” denen çeşitli baharatlardan yapılmış macunların sarayla birlikte, halka ikram etme geleneği şekline dönüştüğü ve Nevruz’la ilgili olduğu bilinmektedir.
Cumhuriyet Döneminde Nevruz
Osmanlı devrinde yapılan Nevruz kutlamaları Cumhuriyetin ilk yıllarında da resmî olarak devam etmiştir. 1921 yılının 21 Mart günü halkın, öğrencilerin Ankara’nın belirli çayırlıklarına, meydan yerlerine toplandıkları, bu törenlere devletin üst yöneticilerinin de katıldığı dönemin matbuatında kayıtlıdır. 1922 yılında Sakarya Zaferi’nden hemen sonra bütün okullara Nevruz-Ergenekon bayramının bir önceki yıl olduğu gibi coşkuyla kutlanması için talimat verilmiştir. Aynı yıl 23 Mart Çarşamba günü Meclisin önünde ve Taşhan Meydanı’nda merasimler yapıldığı yönünde bilgiler de Hâkimiyet-i Millîye, Yeni Gün ve İkdam gazetelerinde kayıtlıdır.
Anadolu’da Nevruz kutlamaları
Anadolu’da “Sultanı Nevruz”, “Nevruz Sultan”, “Mart Dokuzu” “Mart Bozumu”, “Mart Dutması”, “Mart Bozması”, “Mart Kırma”, “Yılbaşı Tutmak”, “Bahar Bayramı”, “Yörük Bayramı”, “Yumurta Bayramı”, “Yılsırtı”, “Bereket Bayramı”, “Kış Bitti Bayramı”, “Yıl Yenilendi”, Kırklar Bayramı, ve “Nevruz Çiçeği” gibi adlarla bilinen Nevruz, gelenekleriyle bütün Türk toplumu içerisinde yaşamaya devam etmektedir. Koç Katımı, Saya Gezme, Kışyarısı, Hızır Orucu, Kabayele Karşı Gitme, Hıdırellez, Eğrilce, Sıçancık, Ekin Salavatlama, Ildız (Yıldız) Sıçraması, Taş Taşa Kuytu Olması, Kapı Pusma, Yeddi Levin Gecesi, Baca Baca, Uşak Bayramı Günü, İltefi Anı, Tahvil Saati, Ölü Bayramı, Kabir Üstü, Kalbur Üstü, Kara Çarşamba, Ahır Çarşamba Gecesi gibi mevsimlik toplu törenler ve bayramların birçoğunun Nevruzla ilgili olduğu bilinmektedir. Yalnız muhtelif mezhep ve meşreplere göre farklı algılanmıştır. Mesela Alevî ve Bektaşîler Nevruz’u Hz. Ali’nin doğum günü ve Hz. Fatma ile evlendiği gün olarak kabul ederlerken, Şiîler bugünü Hz. Ali’nin halife olduğu gün olarak benimserler. Sünnî Türk toplulukları ise Nevruz’u daha çok tabiat olayları ile ilişkilendirmiştir.
Anadolu’da çok çileli geçen kış ayları için çeşitli inanmalar mevcuttur. Kışın şiddetli zamanlarında “Zemheri Karısı” isimli bir kadının üç gün gezdiğine inanılır. Bu kadın geceleri evlerin kapılarına gelir ve istediği kişiyi adıyla çağırır. Eğer ismi çağırılan kişi ardından giderse, bir daha geri dönmeyeceğine inanılır.
Büyük çile olarak adlandırılan karakıştan sonra küçük çilenin bitimi yani 21 Mart baharın başlangıcı kabul edilir. Halk arasında ısınma anlamına gelen cemreler, Hızır Nebi baharın gelmesiyle ilgili inançlardır. Koç katımından sonraki yüzüncü günde kutlanan Saya Bayramı, Çiğdem eğlencesi, Çıkgör eğlencesi topyekun baharı karşılama ve müjdeleme sebebiyle kutlanan günlerdir.
Tahtacı Türkmenlerinde; Nevruz Bayramı eski martın dokuzudur ve Sultan Nevruz olarak adlandırılır. Nevruz, Tahtacı Türkmenlerinin yaylaya çıkışında; 22-23 Mart tarihlerinde kutlanmaktadır. Tahtacı Türkmenlerinde Nevruz; ölülerin yedirilip içirildiği gün olarak kabul edilir. Mezar ziyaretlerine giden Tahtacılar özellikle ölülerinin sevdiği yiyecekleri dağıtırlar. 22 Mart günü Nevruz hazırlıkları yapılır, çamaşırlar yıkanır, yemekler hazırlanır. 23 Mart günü öğleden sonra kadınlar geniş bir tabağa çerezler koyarak “hak üleştirir”ler. Yiyecekler dağıtılarak “ölünün ruhuna değsin” dileğinde bulunurlar.
Yörükler arasında; Nevruz ile birlikte, kışın bittiği ve bahar mevsiminin başladığı kabul edilir. Köy ve yaylalarda 22 Mart’ta, şehirlerde ise Nevruz günü pazara rastlamazsa, bu tarihi takip eden Pazar günü kutlanır. Köy halkı 22 Mart sabahı yaylalara doğru yola çıkarlar. Daha önceden “davar evleri”ne yerleşmiş olanlar köylerden gelen akraba ve komşularına ev sahipliği ederler. Köylerden gelen grupla, yayladakiler karşılaştıklarında bir el silah atarak “Nevruzunuz kutlu, dölünüz hayır ve bereketli olsun” şeklinde selamlaşırlar. Gelen misafirler çadırlara yerleşir, kendilerine ikramlarda bulunulur. Sürü sahipleri tarafından kesilen kurbanlar birlikte yenilir, dualar edilir. Gençler tarafından eğlenceler düzenlenir, yemekler yenir, şarkı ve türküler söylenir, oyunlar oynanır. Eğlenceler geç saatlere kadar devam eder.
Akdeniz bölgesinde Toros dağları üzerinde yaşayan Yörük aşiretlerinin Nevruz motiflerini canlı bir şekilde yaşattıkları Hatay’ın Antakya, Samandağ ve İskenderun yörelerinde “Yumurta Bayramı” ve Kıbrıs’ta yapılan “Mart Dokuzu” şenliklerinin yapılmaya devam ettmektedir. Bölgenin daha doğusunda Toros Türkmenlerinde Yörük köy ve obalarında Mart’ın üçüncü pazar gününü Nevruz olarak kutlama geleneğinin devam ettiği görülmektedir. Antakya ve Isparta yörelerinde bugün de devam eden “Hörfene” geleneğinin de Nevruz’la ilgili olduğu düşünülmektedir. Antalya-Alanya’da, Nevruz sabahı, bin “İhlas Suresi”nin okunduğu zeytin yaprağı denize atılır. Denize atarken “Ben salayım deryaya, derya götür Mevla’ya” tekerlemesi söylenir. Yine aynı ilçede, Nevruz sabahı taze ot yiyen atların hastalıklardan korunacağına inanılır.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi illerimizden Gaziantep ve çevresinde 22 Mart gününe “Sultan Navrız” adı verilir. 21 Mart’ı 22 Mart’a bağlayan gece “Sultan Navrız” belli olmayan bir saatte gökte ayaklarındaki halhalları çıngıldatarak, önünde gergefini işleyerek batıdan doğuya göç eden güzel bir kızdır. Başka bir rivayete göre de, “kuş donuna” giren, ayaklarındaki halhalı çıngıldatarak uçan bir ermiştir. Nevruz gecesi Sultan Navrız’ın geçtiği saatte uyanık olanların bütün dileklerinin gerçekleşeceğine inanılır. Bu sebeple evdeki bütün kap-kaçağa su doldurulur; sabaha kadar beklenir.
Diyarbakır’da da halk, Nevruz günü eğlence ve mesire yerlerine giderek Nevruzu kutlarlar. Bu bölgede 21 Mart baharın başlangıcı, yeniliğin, diriliğin ve bereketin bayramı olarak bilinir
Nevruz’a bağlı geleneklerin en canlı görüldüğü Iğdır, Kars ve çevresinde; bu tarihte kapı dinleme, baca gezme âdetleri görülür. “Döldökümü” olarak adlandırılan bu törenlerde çocuklar baca baca dolaşarak kendileri için hazırlanan hediyeleri toplarlar. Kars’ta “Baca Baca” denen bu gelenek Iğdır’da “Uşak Bayramı Günü” adıyla devam etmektedir. Bugün kapı kapı dolaşan çocuklara önceden pişirilerek değişik renklerde boyanmış yumurtalarla birlikte yemişler dağıtılır. Kars ve yöresinde Nevruz ateşi yakma, ateş üzerinden atlama, yumurta dövüşü, at yarışı, mânili fal bakma, diğer kültürel etkinlikler arasındadır. Yine bu bölgede genç kız ve erkekler masum bir çocuğun hiç konuşmadan getirdiği bir kova suyun içine renkli iğne ve iplikler atarak, kimlerle evleneceklerini bulmaya çalışırlar. Su içinde birbiriyle birleşen iğne ve ipliklerin sahibinin birbirleriyle evleneceğine inanılır. Bununla birlikte Nevruz kutlamalarının İslamî motiflerle terkip hâlinde kutlandığını da görmekteyiz. Kars’ta Nevruz akşamı yapılan “İhya Gözleme” töreni bu kültürel etkinliğin bir örneğidir. İleri gelenlerden birinin evinde toplanan halk sabaha kadar hiç durmadan Kur’ân-ı Kerim ve Mevlit okur, dualar ederler. Bununla birlikte Kars’ın Tuzluca ilçesinin Pursak köyünde Nevruz’a yakın ilk Cuma günü yapılan ve “Ölü Bayramı” denilen tören yapılmaktadır. Kars ve Iğdır çevresinde 19 Mart’ı 20 Mart’a bağlayan gece, yedi çeşit meyveden hazırlanan ikramın yapıldığı “Yeddi Levin Gecesi” törenleri, Nevruzla ilgili diğer etkinlikler arasındadır. Yine bu bölgede, yeni yılın başlangıcı olan Nevruz sabahı, eski yılın bitip yeni yılın başladığı an bir saniyelik bütün akarsuların durduğuna inanılan “İltefi” anında su alabilenlerin bütün dileklerinin gerçekleşeceğine inanılır. Kars’ta Nevruz gecesi eski yılın bitip, yeni yılın başladığı saate, “Tahvil Saati” adı verilmektedir.
Doğu Anadolu illerimizden Erzurum, Ardahan, Kars, Iğdır ve Ağrı’da da gençler, Nevruz gecesi önce bir dilek tutup, sonra kapıları dinleyerek, içerdeki konuşmalara göre, tuttukları dileğin kabul olup-olmayacağını yorumlarlar. Kars’ta bu geleneğe “Kapı Pusma” denir.
Erzurum’un Olur ilçesi Oğuzkent köyünde Nevruz günü hayvanların bağlandığı ahırlara önce günahsız olduklarına inanılan çocuklar girer. Ellerindeki kapta bulunan ve o sabah dereden alınan taze su, ahıra bereket getirmesi dileği ile serpilir. Aynı şekilde ambar ve hayvan yiyeceklerinin bulunduğu “merek” adı verilen bölümlere de o günün sabahında halk arasında iyi şöhreti bulunan birinin veya bir erkek çocuğun girmesi istenir. Bölgedeki en eski yerleşim yerlerinden biri olan Tavusker (Çataksu) köyünde 70-80 yıl öncesine kadar, çevre köylerden gelen gençlerin çeşitli eğlenceler ve güreşler tertip ettikleri, cirit oynadıkları ve bu eğlencelere katılan misafirlere çeşitli renklere boyanmış yumurta ile suda haşlanmış patates ikram edildiği anlatılır. Yine Olur’un Şalpazarı ve Yıldızkaya köyü ile Artvin-Yusufeli’nin Erenler ve Güneyyayla köylerinin “gündönümü” denilen 21 Mart tarihinde Asamel dağında buluşarak, kurbanlar kestiklerini, en yeni elbiselerini giyen yöre halkının çeşitli eğlenceler yaptıklarını, hazırladıkları helva, kete, yumurta ve çeşitli meyvelerden oluşan kumanyalarını birbirlerine ikram ettiklerini biliyoruz. 25-30 yıl öncesine kadar bütün canlılığı ile devam eden bu geleneğin, genç nüfusun büyük şehirlere göç etmesinden sonra, zamanla terk edildiği anlaşılmaktadır. Yıldızkaya köyünde bugün bile yaşlı kadınlar, Nevruz gününün sabahı ucuna bez bağlanmış çubuklarla, evlerde bulunan ocaklarını “ecük cücük dışarı, mor menevşe içeri” tekerlemesini söyleyerek temizlerler.
Nevruz haftasının ilk Salı günü, Aralık ilçesinde Karasu çayına giden gençler, maniler söyleyerek kırk göz kestikleri kumaşın kendilerini nazardan koruyacağına inanarak çeyiz sandıklarına koyar veya aynı amaçla genelde mavi renkte olan bu kumaşı çeyiz sandıklarının üzerine sererler. Yine bu bölgedeki illerimizden Iğdır ve çevresinde 19 Mart’ı 20 Mart’a bağlayan “Ahır Çarşamba Gecesi” dedikleri gece dilekler dilenerek, akarsularda yıkanılır ve Nevruz günü sabahı taze sular içilerek, hayvanlara da bu sulardan içirilir. Bu törenlere herkes katılır. Bugün yas tutmak günah sayılır. Aynı gece Iğdır’ın Aralık ilçesinde yakılan büyük bir ateşin üstünden atlayan insanların “Atıl batıl Çarşamba, derdim batır Çarşamba” tekerlemesini söyleyerek, kışın ağırlığının ve yorgunluğunun atılacağına inanılır.
Doğu Anadolu bölgesindeki bazı illerde Nevruz’la ilgili başka inanışlar da mevcuttur. “Kara Çarşamba” adı verilen inanış böyledir. Bu yörelerde Nevruz’a en yakın Çarşamba “Kara Çarşamba” kabul edilir. Tunceli ve çevresinde bugün erkekler alınlarına kara sürerek su kaynaklarına giderler, orada temizlenerek dua ve niyazda bulunurlar. Yine aynı gün iki ucu kesilerek daire şeklinde birleştirilmiş gül ağacının içinden geçenler, yıl boyunca dertten ve tasadan uzak kalacaklarına inanırlar.
Van-Erciş bölgesinde de kadınlar, ne kadar çok çeşit yemek yapılırsa, yıl o kadar bereketli olur inancıyla çeşitli yemekler yaparlar.
Ağrı ve çevresinde çocukların evlerinin bacalarını çubukla “kada-bela dışarı, devlet içeri” tekerlemesini söyleyerek çizmesi, gençlerin “gılik” (gıllik) denilen tuzlu hamurdan yapılmış çöreğin yarısını yiyerek, su içmeden yatması ve rüyasında ona kim su verirse onunla evleneceğine inanması veya evinin damına bırakılan çöreği kapan karganın, bu çöreği kimin evinin bacasında yerse o evin kızıyla evleneceğine inanması Nevruz’dan önceki Çarşamba günü yani “Kara Çarşamba” dedikleri inanışlarla ilgili âdetlerdir.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşayan çeşitli topluluklarda, rızkın Nevruz gecesi dağıtıldığına ve bu gece bütün yaratılmışların Allah’a secde ettiklerine inanılmaktadır.
Uşak’ta “Yıl Yenilendi” olarak isimlendirilen Nevruz, Malatya’nın Erguvan ilçesinde “Kış Bitti Bayramı” olarak kutlanır. Konya’da Nevruz günü kırlara çıkılarak yılın bereketli geçmesi için önceden haşlanan nohut ve bulgur yenir. Bilecik’te gün doğmadan önce derelerden alınan suyla banyo yapılırsa, o yılın sağlıklı geçeceğine inanılır. Kadınların bereketli olması için tarlalarda yuvarlanması, bu bölgede Nevruz günü yapılan diğer âdetlerdendir.
Nevruzla ilgili Anadolu’da görülen diğer gelenekler arasında, ağacın güneşten etkilenmemesi için ağaca bez bağlanarak yapılan ve bütün Anadolu’da yaygın olmakla birlikte daha çok Mersin-Silifke yöresinde bugün de bütün canlılığı ile devam eden “Mart ipliği” geleneği görülmektedir. Bu bölgede Nevruz günü ağaçlara çeşitli dilekler tutularak bez veya iplik bağlanırsa, isteklerin gerçekleşeceğine inanılır.
Giresun’da yapılan “Mart Bozumu, Mart Kırma, Yılbaşı Tutmak, Mart Dutması, Mart Bozması” gibi isimlerle kutlanan törenlerin de Nevruzla ilgili olduğu bilinmektedir. Giresun ve çevresinde “Mart Bozumu” isminin daha yaygın kullanıldığı törenlerin yapıldığı gün sabah erken kalkılır. Sabah namazı kılındıktan sonra derelerden, denizden su alınıp besmele çekilerek sağ ayakla eve girilir ve getirilen su çeşitli yerlere serpilir. Ayrıca, o gün eve ayağının uğur getireceğine inanılan bir yabancının gelmesi beklenilir, rasgele kişilerin eve girmesi istenmez. Eve genellikle önceden ayağının uğurlu olduğuna inanılan birisi çağrılır, yoksa, günahsız olduğu kabul edilen herhangi bir çocuğun eve gelmesi sağlanır. Çocuk içeriye girerken “Martınızı bozuyorum, hayırlı olsun” der ve ev halkı tarafından ikramlarla karşılanır. Yine bugün bütün halk hamur ve yoğurt mayalarını tazeler ve bununla yeni yılın bereketinin artacağına inanırlar. Giresun’da Nevruz günü “ısırgan” veya “poğaça” pişirilir. Poğaçanın içine konan mavi boncuk kime gelirse, yeni yılda o insanın bol rızklı ve şanslı olacağına inanılır. Giresun-Şebinkarahisar’da da Nevruz günü sabah namazından önce akarsularda yıkanılırsa, o gün kış uykusundan uyanarak sulara giren ayıların kuvvetine su vasıtasıyla sahip olunacağına inanılır.
Tekirdağ’da Nevruz, soğukların sonu, baharın başlangıcı olarak kabul edilir ve “Nevruz Şenlikleri” adıyla kutlanır. Kırklareli’nde Nevruz “Mart Dokuzu” adıyla kutlanır ve o gün kırlara çıkılarak, boyalı yumurtalar, börekler ve lokmalar yenir. Edirne’de Nevruz’dan bir gün önce kadınlar ve genç kızlar o yıl buğdayların taneleri kırmızı olsun diye ellerine kınalar yakarlar. 22 Mart günü yapılan “Sultan Nevruz” eğlencelerinde ise, eski hasırlar yakılıp, kadınlar ve çocuklar “Mart içeri, pire dışarı” diye üzerinden atlarlar. Yine bu ilimizde kırk bir karınca yuvasından alınan toprak, kapı arkasına asılarak veya kapı önüne serpilerek o yılın bereketli olması istenir. Nevruz günü “Bu yıl da vermesen kesileceksin!” diyerek meyve vermeyen ağaçlar korkutulur. Edirne’de Nevruz günü arıların bulunduğu mekânda mavi bir bez yakılır. Bu hem arılara baharın geldiği müjdelemek hem de nazara karşı korumak anlamına gelir. Trakya bölgesinde genç kızlar Nevruz gecesi kibrit kutusuna yerleştirdikleri örümceği gece yatarken yastıklarının altına koyarlarsa, gece rüyalarında evlenecekleri erkeği göreceklerine inanırlar. Batı Trakya Türkleri, Nevruz için pişirilmiş yumurtaların kabuklarıyla su içerlerse, o yıl boğazlarının ağrımayacağına inanırlar. Bu bölgede Nevruz günü toplanan menekşeleri üç kere koklayıp gözüne sürenler, gözlerinin menekşe gibi güzel olacağını düşünürler.
yaylada, hücreleri olan tekkelerin var olduğunu ve Süleyman Han’ın buradaki tabiat güzelliğine hayran kalarak, Nevruz’un burada kutlanmasını ferman ettiğini söylemektedir. (Turan 2000:353) İstanbul’da sarayın dışında halkın da Nevruz kutlamalarına ilgi duyduğu ve özellikle bugün kırlara ve çayırlara gittiği çeşitli kaynaklarda mevcuttur. Bu bölgede Nevruz sabahı açken yenen bir kaşık nevruziyenin kötülükten kötürümlüğe, sıtmadan romatizmaya kadar birçok derde ilaç olduğuna inanılır.
Nevruz için Sivas’ta “Padişahın atları çayıra çıkarmış” denilir. Komşu kadınlar evlerin bahçesinde sabah kahvaltısını beraberce süt, yoğurt gibi beyaz ve ‘S’ harfi ile başlayan yiyeceklerle yaparlar; konu komşuya ve fakirlere bu yiyeceklerden dağıtırlar. Nevruz törenlerinde Sivas’ta genelde kadınlar daha aktiftir. O gün bütün kadınlar beyaz elbiseler giyinip, beyaz örtüler takınırlar. Beyaz örtüler serilen sofralarda beyaz yiyeceklerden seçilmiş ziyafetler verilir.
Anadolu’nun tamamında bir canlanış ve diriliş günü olarak düşünülen Nevruz gününde ağaçlara su yürüdüğüne inanılır. Bu tarihte budanan ağaçların ağladığı şeklinde yaygın kanaat vardır. Afyon Sultandağı-Yeşilçiftlik kasabasında ise çocuğu olmayan kadınların bu tarihte hamile kalacaklarına inanılır. Afyon merkezde Nevruz günü “s” harfi ile başlayan yiyeceklerden sofralarda yedi çeşit, bu mümkün değilse üç çeşit bulundurulması gerektiğine inanılır.
İzmir, Kastamonu, Kahramanmaraş, Kırıkkale, Çorum, Yozgat ve Manisa gibi birçok bölgede hemen hemen aynı geleneklerin devam ettiği görülmektedir.
Nevruz Kutlamaları Uygulamaları
Nevruz Yörükler arasında kışın bitişi ve bahar bayramının başlangıcı olarak kabul edilir. Nevruzda “Nevruzunuz kutlu, dölünüz hayır ve bereketli olsun” diyerek kutlanır, kurban kesilir. Nevruz, Gaziantep ve çevresinde Sultan Nevruz adıyla kutlanır. Diyarbakır’da halk, nevruzu eğlence ve mesire yerlerine giderek kutlar.
Anadolu’da Türkmenler Nevruzu, Eski Martın Dokuzu ve Sultan Nevruz olarak adlandırmaktadırlar. Büyük ateşler yakılıp üzerinden atlanır. Trakya’da Tekirdağ, Kırklareli ve Edirne’de Nevruz şenlikleri ve Mart Dokuzu adıyla şenlikler yapılır. Nevruz kutlamaları için mesire yerlerine gidilir. Eski hasırlar yakılarak üzerlerinden atlanır. İzmir ve Uşak’ta da Mart Dokuzu Şenlikleri ve Sultan Nevruz Bayramı adıyla kutlamalar yapılır. Uşak’ta “Yıl Yenilendi” tabiri yaygındır. Bu da bize hala törenin işlevsel yönünün olduğunu göstermektedir.
İslamiyet sonrası Anadolu ve Türklük dünyasında nevruzla ilgili yapılan pratiklerden birkaç örnek verelim:
- Nevruz günü, nevruz sofrası kurulur, “s” harfiyle başlayan yedi çeşit yemek hazırlanır. Nevruz kurbanı kesilir, bereket simgesi kabul edilen Hızır ve İlyas’ın evleri ziyaret etmesi için kapı önüne un serpilir. Nevruz ateşi yakma, ateşin etrafında dönerek çeşitli oyunları oynama gibi uygulamalar da yapılmaktadır.
Türk dünyasındaki nevruz kutlamaları sırasında yapılan uygulamalara baktığımızda eski kültür, inanış, mit, efsane, gelenek, örf ve âdetlerimizle ilgili yönleri görebiliriz. Türk dünyasındaki nevruz kutlamaları aşağıdaki sıraya göre uygulamaktadır.
Hazırlık Dönemi:
Nevruza hazırlık genel temizlikle başlar. Evlerin etrafı temizlenir, içi ve dışı badanalanır, halılar ve kilimler yıkanır. Aile üyelerine yeni elbise alınır. Akrabalara hediye alınır. Bayrama birkaç gün kala tatlıların yapımına başlanır. Nevruz ateşi için gerekli ot, çalı ve odun hazırlanır.
Mezarlık Ziyareti:
Nevruz kutlamalarında önemli bir yeri olan bu gelenek, eski Türklerdeki yuğ törenlerinin izlerini taşımaktadır ve bunların devamı niteliğindedir. Azerbaycan, Türkistan ve diğer yörelerde hâlâ nevruzda yapılan bu gelenek, ölmüşlerin mezarını ziyaret etmek, mezar üzerine şeker ve tatlı bırakmak, Yasin okumak, ağıt söyleyip ağlamak, mezarların etrafını temizlemek, bazı yörelerde de mezarlıkta kahve içmek ve yemek yemek gibi etkinliklerle devam etmektedir.
Nevruz Tahtacı Türkmenlerinde 22-23 Martta kutlanır. Ölülerin yedirilip içirildiği gün olarak kabul edilir. Burada eski Türk inanç sisteminin atalar kültü kendini göstermektedir. Mezar ziyareti yapılır. Kabir öpülür. Eğlenceler gün ve gece boyu sürer.
Kır Gezileri:
Toplu şekilde kırlara çıkılarak eğlenceler, şölen ve yarışmalar düzenlenir. Bu gelenek Hun Türklerinde de mevcuttur. Türk dünyasının bazı yörelerinde bu etkinlik Nevruzda gerçekleşmeye devam etse de, diğer yörelerde Hıdrelleze kaymıştır.
Ateşle İlgili Pratikler:
Geniş Türk coğrafyasında kutlanan Nevruz törenlerinin hepsinde ateşle ilgili pratikler bulunmaktadır. Bunlardan en yaygın olanı büyük ateşler yakarak üzerinden atlama ve bu sırada “Ağırlığım, uğurluğum sende kalsın”, “kırmızılığın bana, sarılığım sana” gibi büyüsel duaların edilmesidir. İnanışa göre nevruz ateşinden atlayanlar hastalıklardan arınır ve yıl boyunca hastalanmaz.
Bir diğer pratik, hayvanları ateş üzerinden atlatmak veya iki ateş arasından geçirmektir. Nevruz törenlerinde ateşin kullanılması, onun temizleyici, arındırıcı, hastalıkları, kötülükleri ve büyüyü yok edici özelliğinden kaynaklanmaktadır.
Su ile İlgili Pratikler:
Sabah erkenden tüm su kaplarındaki suları yenileme, taze su içme ve ev hayvanlarına içirme, eski eşyaları suya atma, birbirinin üzerine su serpme ve su falına bakma şeklinde su ile ilgili pratikler uygulanır. Su kültü, eski Türk inanç sisteminde önemli bir yere sahiptir ve tüm pınarların, dere, ırmak, göl ve denizlerin kendi iyi ruhlarının olduğuna inanılmaktadır. Suyun şifa verici, arındırıcı gücüne inanç, Türk mit, efsane ve destanlarına da yansımıştır.
Eğlenceler:
Nevruz kutlamalarında çeşitli yarışlar, gösteriler, seyirlik oyunlar ve müzik yer almaktadır.
Yardımlaşma:
Nevruz kutlamalarının en önemli özelliği yardımlaşma, sevgi ve şefkat bayramı olmasıdır. Bayramdan önce fakir, hasta ve zor durumda olan kişilere para, giyecek yardımı yapılır ve bayram günü yapılan bayram aşından pay verilir. Yardımlar sırasında insanları kırmamaya dikkat edilir.
Manisa’nın ünlü “mesir bayramı” da Nevruz günü kutlanan bir bayramdır. Nevruz günü, türlü otlardan ve çiçeklerden alınmış maddelerle yapılmış ve kâğıtlara sarılmış küçük macun parçalarının minareden atılması ve aşağıda toplanmış halkın, şifalı saydığı bu macunları kapışması törenin en önemli kesimi sayılıyor.
Nevruzla İlgili İnanç ve Adetler
Anadolu’da nevruz inancına bağlı düşünceler farklı olmakla birlikte geleneksel uygulamalar birbirine benzemektedir. Bu uygulamaları dört ana başlık altında toplayabiliriz.
1. Şifa ve Sağlık İsteğine Yönelik İnanç ve Âdetler:
- Şebinkarahisar’da Nevruz sabahı akarsularda yıkanıldığı takdirde kuvvet ve sağlık kazanılacağına inanılır.
- Mart ayı içerisinde Anadolu’nun bazı yerlerinde (Nevruzla bağlantılı olarak) görülen bir başka gelenek de “kara çarşamba”dır. Bu günde bir yabani gül ağacı dalı, iki ucu kesilmeden ortadan ikiye ayrılır. Sonra iki ucundan tutularak bastırılır ve bir daire oluşturulur. Daha sonra, başta hastalar olmak üzere herkes bu dairenin içinden geçer. Böylece hastalığın geçeceğine, sıkıntıların yok olacağına inanılır.
2. Bolluk, Bereket, Mal, Mülk ve Uğura Yönelik İnanç ve Âdetler:
- Doğu Anadolu’da Nevruzdan bir gece önce aile reisi, aile bireylerinin sayısı kadar küçük taş toplar. Bunları evin bacasının etrafına dizer. Taşların kimi temsil ettiği önceden belirlenir. Nevruz sabahı taşların altı kontrol edilir. Hangisinin altında kırmızı böcek bulunursa, uğur ona sayılır. Böylece ailenin o uğurlu bireyinden dolayı Tanrı’nın rızkının kendilerine verildiğine, o kişinin evin kaderi üzerinde etkili olacağına inanılır.
- Orta Anadolu’da Nevruz sabahı erkenden kalkılarak, mezarlar ziyaret edilir, dilekte bulunulur. Dilekte bulunan kişi, mezarlardan birer taş alarak kırka tamamlar. Bir torbaya koyup evine asar ve bir yıl bekler. Dileği kabul olursa taşların kırk bir adet olacağına inanılır. Bir dahaki Nevruzda dilek kabul olsa da olmasa da taşlar alındığı yere konur.
- Sivas’ta Nevruzda (mart dokuzu) gök gürlerse o yıl ürünün bol olacağına inanılır.
- Nevruz günü çimenler ne kadar çok çiğnenirse, o kadar çok büyüyeceğine inanılır
Tunceli’de de Nevruz baca dizme ve taş dizme adetleriyle kutlanır.
3. Kısmet Açma ve Şans İsteğine Yönelik İnanç ve Âdetler:
- Gaziantep’te 22 Mart gününe “Sultan Navrız” denir. Halk arasındaki inanca göre 21 Marta bağlanan gece sultan Navrız, belli olmayan bir saatte, batıdan doğuya göç eden güzel bir kızdır. Sultan Navrızın geçtiği saatte uyanık olanların dileklerinin gerçekleşeceğine inanılır. Evdeki bütün kap kacağa su doldurulur, sabaha kadar beklenir. İnanca göre, dilek kabul edilirse sular altına dönüşür.
-Birçok yöremizde Nevruz günü gençler dilek dileyip soğuk suya girerler. En az üç kez bütün vücudu suya daldırırlar. Böylece kısmetlerinin açılacağına, dileklerinin gerçekleşeceğine inanılır.
- Yozgat’ta genç kızlar, gelecek yıl koca evinde çocuk kucakta olalım dileğinde bulunarak çimen veya sebzeleri düğümlerler.
4. Geleceği Anlama ve Yönlendirme Amacına Yönelik İnanç ve Âdetler:
Ağrı’da gençler “gıllik” adı verilen, tuzlu hamurdan yapılmış bir çöreğin yarısını yer, hiç su içmeden yatarlar. Rüyada kendilerine su verileceğine ve suyu veren kişiyle evlenileceğine inanılır. Akşamdan kalma çöreğin diğer yarısı da sabahleyin evin damına bırakılır. Az sonra bir karga gelir bu çöreği alır giderse ve kimin damında yerse, dilek tutan kişinin o evin kızı ya da oğlu ile evleneceğine inanılır. Karga herhangi bir evin damına konmamış ve uzaklaşmışsa uzaklardan birisiyle evleneceğine inanılır.
- Genç kızlar bir evde toplanırlar. Hiç konuşmadan bir çeşmeye giderek su getirirler. Suyu derince bir leğenin içine dökerler. İki iğnenin ucuna iplik ve pamuk sarıp her birini leğenin bir tarafından suya bırakırlar. İki sevgiliyi temsil eden iğneler birbirine yaklaşırsa sevgililerin kavuşacağına uzaklaşırsa kavuşamayacağına inanılır.
- Uzun kış günlerinin sıkıntısından kurtulmak, yeni yılın sıkıntısız ve iyi olmasını sağlamak amacıyla suya 13 taş atılır, daha önceden çimlendirilen buğdaylar suya bırakılır.
Sonuç
Mete Han zamanından beri Türklerde var olan Nevruz geleneğini herhangi bir meşrep veya mezheple ilişkilendirmek doğru değildir. Tarihi İslâmiyet’ten çok öncelere giden bu gelenek, bir dinin bayramı da değildir.
Bünyesinde barındırdığı bütün zenginlikleriyle Ergenekon/Nevruz bayramı, Türk kültürünün önemli bir tarihî zenginliğidir.
Sadece Anadolu’da değil, bütün bir Türk dünyasında kutlanan Nevruz, insan muhayyilesinin günlük hayatında geliştirdiği en üst davranış kalıpları olarak düşünülmemiş, inançlarla birlikte yorumlanmıştır.
Nevruz törenleri, günümüzde değişik isimlerde de olsa, Anadolu’nun birçok bölgesinde yaşamaya devam etmektedir.
Gerek Türk dünyasında, gerekse Anadolu’daki örnekler incelendiğinde görülür ki; bayramların özündeki sevgi, kardeşlik ve yardımlaşma ilkeleri Nevruz’un da temel prensibini oluşturmaktadır.