Allah'ın Varlığının Delilleri
Tarih boyunca her toplumda bir yaratıcı inancı olmuş ve bu toplumlarda yaşayan insanların da büyük bir çoğunluğu bir yaratıcının varlığına inanmışlardır. Allah'ı inkar edenlerin sayısı genellikle azınlıkta kalmıştır. Genel olarak yaratıcı inancı olmakla birlikte bu inançta da sapmalar yaşanmıştır. Mesela yaratıcının varlığına inanan insanların bir kısmı birden fazla tanrı olduğuna inanmışlardır. Bunun gibi yanlış telakkilerden dolayı Allah'ın varlığı ve birliği konusunun aklen de ispat edilmesinin gerekli olduğu düşünülmüştür. Aslında bu konu tartışmalıdır. Çünkü böyle bir tartışmanın gereksiz ve hatta doğru olmadığını savunan alimler de olmuştur. Çünkü inanç bir kabullenmedir. Kişinin akıl ve mantığıyla ispat ederek elde edeceği bir durum değildir. Zaten Allah'ın bizzat kendisini varlığı laboratuvar ortamında incelenerek ispat edilemez. Bizler Allah'ın eserlerine bakarak varlığı ile ilgili deliller ortaya koymaya çalışabilir yada ilahi kitaplar aracılığı ile Allah'ın kendisini tanıtması ile varlığını ispatlayabiliriz. Bunun dışında Allah'ın varlığını ispat etmek için bir yol yoktur. Ancak inanmayanlara Allah'ın varlığını anlatmanın bir şekli ve inananların imanını güçlendirme amacıyla Allah Teala'nın varlığı farklı metotlar ile ispat edilmiştir. Şimdi bu farklı delilleri inceleyelim.
Aslında kainata bakmasını ve onu okumasını bilen insanlar için Allah Teala'ının varlığı çok açıktır. Ancak Allah'ı zatı itibariyle gözümüzle görmemiz de mümkün değildir. Bu yüzden Allah'ı zatı ile değil, eserleri ile tanımaya çalışmalıyız. Bunun için de farklı araştırmacı grupları, farklı deliller ortaya koymuşlardır. Bunlar; Kelamcıların delilleri, filozofların delilleri ve Batı düşüncesindeki deliller olarak sıralamak mümkündür. Ancak kitaplarımızda yer alan bu deliller ortaya konuldukları zamanların bilgi birikimi ile geliştirilmiştir. Günümüzde daha farklı deliller de ortaya koymak gerekliliği vardır. Hatta bu ihtiyaçtan dolaya Yeni İlmi Kelam şeklinde kelami bir akımda mevcuttur. Bunlarla birlikte bir de hiçbir zaman geçerliliğini kaybetmeyen ve kaybetmeyecek olan doğrudan Kur'an-ı Kerim'de Allah'ın sunmuş olduğu deliller bulunmaktadır. Özellikle bu deliller ile inançlarımızı daha da güçlendirmemiz mümkündür. Ancak biz burada yinede bilgi birikimi olması için tarihte kullanılan delilerden de bahsedecek, günümüze daha hitab eden delilleri de ayrı makaleler olarak yazacağız. Elbette tarihi süreç içerisinde ortaya konulan deliller geçerliliğini yitirmiş değildir. Bu yüzden bunların öğrenilmesi de yararlı olacaktır.
Şimdi özetle bu delilleri inceleyelim.
Kelamcıların Delilleri
Genel itibari ile Kelam alimlerinin delillerine bakacak olursak bunları 5 delil olarak saymak mümkündür. Bunlar;
- Hudûs Delili
- İmkan Delili
- Gaye ve Nizam Delili
- Kabul-i Amme Delili
- İlm-i Evvel Delili
Hudûs Delili
Hudûs, sonradan medana gelme, yok iken var olma anlamlarına gelmektedir. Sonradan var olan varlıklara da hâdis varlıklar denilmektedir. Hâdisin zıddı kadîmdir. Kadîm ise başlangıcı olmayan, olmadığı bir zaman düşünülemeyen anlamına gelmektedir.
Hudûs delili eserden müssire yani yaratılanlardan, yaratana giderek Allah'ın varlığını anlama metodudur. Sebep sonuç ilişkisine ve alemin sonradan varolduğuna dayanmaktadır. Şu şekilde özetlenebilir.
Âlem, tüm parçalarıyla sonradan var olmuştur.
Her yaratılmışın bir yaratıcıya ihtiyacı vardır.
O zaman bu âlemin de bir yaratıcısı olması gerekir.
O da hâdis olmayan, Vacibu'l-Vucud olan Allah Teala'dır.
Hudûs delilinin içinde alemin yaratılmış olduğunun delili de vardır. Ancak her bir delilin tüm ayrıntılarına girerek konuyu uzatmak ve sıkıcı hale getirmek istemediğimiz için o kısma girmek istemedim.
İmkân Delili
Aslında bu delil ilk önce İslam Filozofları tarafından kullanıldığı için, İslam Filozoflarının delili olarak meşhur olmuştur. Ancak müteahhirin kelamcıları yani Gazzali'den sonraki kelamcılar tarafından da kullanıldığı için Kelam delilleri arasında görülmektedir. İmkan ve Mevcut delili de denilmektedir. Buna göre;
Âlem mümkinler topluluğudur.
Her mümkin ise, kendisinin varlığını tercih edecek olan bir müreccihe muhtaçtır.
O halde bu âlem de bir müreccihe yani tercih ediciye muhtaçtır.
O da Vacibu'l-Vucut olan Allah'tır.
Bu delilde kullanılan mümkin kavramının da üzerinde durulması ve ispatlanması gerekmektedir. Kısaca şunu söyleyebiliriz. Kainatta sürekli bir değişim vardır. Bu değişimlerin olmasını veya olmamasını tercih eden birisinin olması gerekmektedir. Bu da ancak Allah olabilir.
Gaye ve Nizam Delili
Gaye ve Nizam Deliline, inayet, hikmet, nizam-ı alem, illet-i gaiyye gibi farklı isimler de verilmiştir. Yukarıda anlatmış olduğumuz delillere göre çok daha açık ve nettir ki Kur'an'da da bu delile bir çok işaret vardır. Sokrat döneminden beri kullanılan eski ama etkili bir delildir.
Kainata baktığımız zaman her şeyde mükemmel bir düzen görürüz. İsterseniz atoma ve içine, isterseniz galaksilere bakın aynı düzeni göreceksiniz. Atomdaki elektorn ve nötronlar nasıl senkron şekilde hareket ediyorsa, güneş sistemlerinde dahi aynı düzeni görüyoruz. İşte nereye bakarsak orada gördüğümüz bu mükemmel düzenlerin bir kurucusu olması gerekmektedir. Bu da Allah Teala'dır. Bu delil şu şekilde özetlenmektedir;
Kainat birbirine uygun bir sebepler ve gayeler manzumesi arzeder,
Sebepler ve gayeler manzumesi olan her şey, ilim ve akıl sahibi bir illetin eseridir.
O halde, kainat da âlim ve akıllı bir illetin eseridir ki,
O da Cenab-ı Allah'tır.
Kabul-i Amme (Umumun Kabulü) Delili
İnsanlık tarihine bakıldığı zaman bir yaratıcıya inanmayan, ibadethaneleri olmayan bir toplum görmek mümkün değildir. Yani tarih boyunca insanların hep bir yaratıcı inancı olmuştur.
İnsanların fıtratı da böyle olmasını gerektirmektedir. İnsan rahat ve ferah olduğu zamanlarda Allah inancında belki zayıflıklar olabilir ancak bir felaketle karşılaştığı zaman veya darda kaldığı zaman hemen sığınacak bir tanrı ve yardım isteyecek her şeye gücü yeten bir yaratıcı arayışına girer. Bu da insanın tanrı inancına olan ihtiyacını göstermektedir.
Tarih boyunca insanların hep bir ilaha inanmaları ve bireysel olarak insanların bu inanca ihtiyacı olması da bir yaratıcının varlığını göstermektedir. Bu delile de genelin kabulü anlamında kabul-i amme delili denilmetedir.
İlm-i Evvel Delili
Bu delil ibn Melka tarafından kullanılmıştır. Buna göre insanlar bilgilerini hep başkalarından öğrenirler. Yani hep bir öğretmen öğrenci ilişkisi vardır. Bu durum ilk bilgilerin ortaya çıkışına kadar ulaştığında bir çıkmaza girer ve son insan öğreticiden sonra cevapsız kalır. Bu durum da ilahi bir öğreticinin yani Allah'ın varlığını gösterir. Allah, peygamberler aracılığı ile insanlara istediğini öğretmiştir. Kur'an'da da Hz. Adem'e tüm isimlerin öğretildiği bildirilmiş ve bu duruma işaret edilmiştir.
Kur'an'da da Hz. Adem'e tüm isimlerin öğretildiği belirtilmiştir.
İslam Filozoflarının Delilleri
O’nun varlýðý delil gerektirmeyecek kadar açýktýr. Ne var ki, varlýðý her
þeyden açýk olan O yüce Yaratýcý, Zatý itibarýyla gözlerin bizatihi göremeyeceði,
idrak edemeyeceði kadar da yüce ve eþsiz bir Varlýk’týr. Bu itibarla yüce
Yaratýcý kendisini bize, Zat’ýyla deðil, yaratmýþ olduðu eserler ve gön
1. Kâinat
2. Kur’ân-ý Kerim
3. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)
a) Kâinat
Muhteþem bir sanat eseri olan kâinat, insandaki aklî ve hissî bütün
duygularý fazlasýyla uyaracak inceliklere, güzelliklere ve sýrlara sahiptir. Bu
âlemde, görebilen gözler için her þey, þüpheye yer býrakmayacak þekilde
O’nun varlýðýný haykýrmaktadýr:
“Gökleri ve yeri var eden Allah hakkýnda þüphe mi olur?” (Ýbrahim,
14/10)
Ýnkâra þartlanmamýþ her bir akýl, kâinatýn göz kamaþtýran mimarisi ve
baþ döndüren düzenli iþleyiþinden hareketle, kâinattan objektif veriler elde
edebilir ve onu âdeta bir kitap gibi sayfa sayfa okuyabilir.
Bir yerdeki düzen, o düzeni kuran birisini, bir eserdeki san’at onun sanatkârýný
ve yine bir yerdeki ihsan ve ikram, orada var olan bir ihsan ve
ikram sahibini göstermez mi? Bu cümleden olarak, eðer insan, gaflet ve
þartlanmýþlýkla bozulmamýþ kalp/akýl gözüyle bu kâinata bakabilirse, ondaki
san’at, düzen, plân ve ihsan gibi hakikatleri görecektir. Ve onlarýn sonsuz
bir ilim, kudret ve ihsan sahibi bir Yaratýcý’nýn varlýðýný gösteren birer
delil olduðuna inanacaktýr. Ancak burada þunu da hatýrlatmamýz gerekir ki,
bu nizam ve güzellik bir yaratýcýnýn olduðunu anlamamýz için yeterli olsa
da, yaratýcýnýn özelliklerini, ona nasýl ulaþacaðýmýzý, bize verdiði bunca nimetler
karþýsýnda duygularýmýzý nasýl ifade edebileceðimizi anlayabilmek
için tek baþna yeterli deðildir. Yüce Yaratýcýyý ve bizim ne þekilde kulluk yapacaðýmýzý
öðreten O’nun gönderdiði peygamberler ve vahiydir.
b) Kur’ân-ý Kerim
Kur’ân, Allah’ýn varlýðýna en büyük delillerdendir. Böylesine ihatalý;
geçmiþten, gelecekten, haþirden, âhiretten bahseden, kâinatýn ve âhiretin
yol haritasýný veren bir kitap her þeyden önce kendisini gönderen Yüce
Zat’ý haykýrmaktadýr. Her devir insanýnýn cevap bulmak zorunda olduðu
“Ben kimim? Neden böyleyim ve nereye gidiyorum? Ölümle ayrýlmak zorunda
olduðum bu dünyada iþim ne? Beni kim bu âleme gönderdi ve irademin
dýþýnda gelmiþ olduðum bu yerlerin anlamý nedir? Buradan gitmek
istemediðim halde neden kalamýyorum? Ölüm nedir? Ölümden ötesi var
mýdýr? Varsa nasýldýr?..” gibi sorularýn cevaplarý Kur’ân’dadýr.
c) Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu vesselâm)
O, getirdiði Kitap ve o Kitab’a göre ortaya koyup uyguladýðý hayat
(temsil) ve gösterdiði hedeflerle Allah’ý tanýtan canlý bir örnektir. Çöl ikliminde
yaþayan bedevi kabilelerden asýrlara hitap edecek medeniyetler
kuran bir toplum vücuda getirmesi ve de, onun insanlýða verdiði hareketin
günümüzü bile derinden etkileyip, dinamik hale getirmesi, insanlarýn
Allah’ý tanýmasýna yardýmcý olacak güçlü bir delildir.9
9 Gerek