Last Updated:

Ruhbanlık Nedir? Caiz midir?

Bu yazıya kaç puan verirsiniz?

[ratings]

Ruhban (الرهبان) kelimesi  Kur’ân-ı Kerîm’de kendilerini ibadete adayan hıristiyanlar için kullanılan bir terimdir.

Ruhban kelimesi Arap dilinde "rahip"kelimesinin çoğuludur. Yani rahipler anlamına gelmektedir. Râhib de Allah’tan korkan ve uzlet halinde ibadet eden kişiyi ifade eder.

Ruhban ve rahbâniyye kelimeleri Kur’an’da hıristiyan geleneğine atıfla dört yerde geçer (el-Mâide 5/82; et-Tevbe 9/31, 34; el-Hadîd 57/27). Mâide sûresinde kıssîsîn ile birlikte zikredilen ruhbana tefsirlerde “ibadetle meşgul olan, tevazu sahibi ve yumuşak huylu hıristiyan grubu” mânası verilmiştir. (Zemahşerî, II, 281; Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, III, 158). Bu âyette yer alan, “yahudilerden ziyade hıristiyanların sevgi bakımından müslümanlara daha yakın olduğu” şeklindeki ifadenin gerekçesi olarak da onların içinde kıssîsîn ve ruhban sınıfının bulunması gösterilmiştir. Ayrıca bunlar müteakip âyette “Allah kelâmını işittiklerinde ağlayan, yumuşak kalpli ve imanlı kişiler” olarak tanımlanmıştır (el-Mâide 5/83). 

Bununla birlikte Kur’an’da ruhbanlık uygulamasının Allah tarafından farz kılınmadığı, hıristiyanların bunu Allah’ın rızâsını kazanmak için kendilerinin ortaya çıkardığı ve ona uymayı taahhüt ettikleri belirtilmiştir (el-Hadîd 57/27). Tefsirlerde yer alan açıklamalara göre ruhbanlık, bir grup hıristiyanın dinde ortaya çıkan fitneden uzaklaşıp dağlara çekilerek ibadet etme ve nefis tezkiyesinde bulunmanın yanı sıra mağaralarda ve kuytu köşelerde yalnız yaşama, kadınlardan uzak durma gibi meşakkatli bir hayat tarzına katlanmasını ifade etmektedir. Rivayete göre Hz. Îsâ ile Hz. Muhammed’in peygamberlikleri arasındaki fetret döneminde Hıristiyanlara zalim krallar hükmetmiş, bunlar Tevrat’ı ve İncil’i değiştirmiştir. Bunun üzerine bazı hıristiyanlar zalim yöneticilere karşı mücadele etmiş, dinlerinde fitne ortaya çıkmasından korkunca dağlara çekilip uzlet hayatı yaşamaya başlamıştır.

Ruhban ve rahbâniyye kavramları çerçevesinde Hıristiyanlık’taki ruhbanlık müessesesiyle ilgili olarak Kur’an’daki âyetleri ve tefsirlerde yer alan değerlendirmeleri iki noktada toplamak mümkündür.

  1. Allah tarafından emredilmediği halde sırf Allah’ı hoşnut etmek amacıyla hıristiyanların uzlet hayatı uygulamasının onları dünya hırsından ve buna bağlı kötülüklerden alıkoyduğuna işaret edilmiştir.
  2. Ruhbanlığın hakkıyla yerine getirilmemesi ve ruhban sınıfının dinî konularda mutlak otoriteye sahip kılınması ise kınanmıştır.

İslam'da Ruhbanlık Caiz midir?

 Ruhbanlığın ne anlama geldiğinden sonra şimdi de İslam'a göre ruhbanlığın yani dünya işlerinden el etek çekerek Allah'ı hoşnut etmeye çalışmanın caiz olup olmadığına bir bakalım. Sırf Allah rızasını elde etmeye odaklanmış bir hayat yaşamak dindar bir insan için elbette çok güzel bir hedef. Ancak bu hedefte yürürken insan kendini tanımalı ve Allah'ıh benliğimize koymuş olduğu fıtratı değiştirmeye çalışmamalıyız. Dünyada Allah'ın vermiş olduğu nimetler insana sevdirilmiş ve bu nimetlere giden hem helal hem de haram yollar gösterilmiştir. Allah rızasını elde etmek için helal olanı da terk etmek ise hoş karşılanmamıştır. Bu yüzden İslam'a göre ruhbanlık caiz değildir.

Bu konudaki ikinci bir nokta ise Hz. Peygamber kendisi bir ruhban olarak yaşamamış, bizlere de kendi sünneti üzerine yaşamamızı tavsiye etmiştir. Bu durumda ruhbanlık Allah Resulü'nün sünnetine aykırıdır. Sünnetten yüz çevirmek de caiz olmadığı için bu noktada da ruhbanlık caiz olmamaktadır. 

Kur'an'da da bu durum hristiyanlar örnek gösterilerek ele alınmıştır. Mâide sûresinde (5/82) kıssîsîn ve ruhbandan dolayı hıristiyanlar övülmüşken sonraki âyetlerde (5/87-88) müslümanlar, Allah’ın helâl kıldığı iyi ve temiz şeyleri kendilerine haram kılmamaları ve bu şekilde haddi aşmamaları hususunda uyarılmıştır. Bu konuda tefsirlerde zikredilen bir hadise göre Hz. Peygamber bazı müslümanların ruhban hayatı yaşamaya başlaması üzerine şöyle buyurmuştur: “Hem oruç tutun hem yiyin, hem ibadet edin hem uyuyun. Ben hem oruç tutuyorum hem iftar ediyorum, hem ibadet ediyorum hem uyuyorum; ben et yiyorum ve kadınlarla evleniyorum; benim sünnetimden uzaklaşan benden değildir” (Buhârî, “Nikâĥ”, 1; Müslim, “Nikâĥ”, 5; Zemahşerî, II, 283; Fahreddin er-Râzî, XII, 70).

Fahreddin er-Râzî’ye göre Allah’ın müslümanlara ruhban hayatını yasaklaması çeşitli sebeplere dayanmaktadır. Dünya hayatına aşırı derecede meyletmek insanı Allah’a ve âhirete yönelmekten alıkoyması sebebiyle hoş karşılanmamakla birlikte dünya nimetlerinden tamamen el çekmek de insanın kalbinde ve zihninde güçsüzlüğe yol açacağından Allah’ı bilmesi yolunda ona engel oluşturur. Zira maddî lezzetlerin tadılması mânevî lezzetleri aramaya vesile olduğundan gerekli sayılmıştır. Nefsin maddeyle meşgul olması durumunda mânevî mutluluğun elde edilememesi söz konusu olsa da bu ancak zayıf nefisler için geçerli olup kâmil nefisler aynı anda hem maddî hem mânevî olanla meşgul olabilme özelliğine sahiptir. Dolayısıyla maddî olanı tamamen terkedip yalnız mânevî olana yönelmek aslında güçsüzlüğün işaretidir. Ayrıca ruhban hayatı neslin sona ermesine ve dünyanın harap olmasına yol açar.

Peygamberimizin de ruhbanlığı yasaklayıcı hadisleri mevcuttur. Bunlardan bir kaç tanesine bakalım;

“İslâm’da evlikten kaçınmak/cinsel hayattan çekilmek anlamına ruhbanlık yoktur.”

“Her ümmetin bir ruhbanlığı vardır. Benim ümmetimin ruhbanlığı ise Allah yolunda cihaddır.”

“Kendinize hayatı zorlaştırmayınız ki, size de zorlaştırılmasın. İşte tarihî toplumlardan biri olan Hıristiyanlar. Onlar ruhbanlığa yönelerek hayatı kendilerine zorlaştırınca yaşam da onlara zorlaştırıldı. İşte onların uydurdukları ruhbanlığın kalıntıları manastırlarda görülüyor. Allah, onlarla ilgili olarak şöyle buyurur: “Biz onlara ruhbanlığı emretmedik. Allah’ın rızasını kazanmak arzusuyla onu kendileri uydurdu. Ama sonra ona gereği gibi uymadılar…” (Hadid 27)

Sonuç

Hem ayetlerde hem de hadislerde anlatılan ruhbanlık İslam dinine göre caiz değildir. Bu durum elbette müslümanların dünya hayatına dalmaları Allah ve Resülü'nün emir ve yasaklarından uzaklaşmaları anlamına gelmemektedir. Burada dikkat edilmesi gereken konu dinimizin serbest bıraktığı şeyleri kendimize yasaklamamaktır. Bu insan fıtratına aykırıdır ve sürdürülebilir bir davranış değildir. Çünkü insanın hem bedenî hem de ruhî ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçları gidermemek bazı problemlere sebep olabilir. 

Mesela her gün oruç tutmak dinimizce doğru değildir. Bunu yapanları bizzat peygamberimiz uyarmıştır. En fazla Davut orucu adı verilen bir gün tutup bir gün tutmamayı tavsiye etmiştir. Aynı şekilde evlenmeyerek uzlet hayatı yaşamak da yasaklanmıştır. Çünkü evlilik ile hem bedensel hem de ruhsal birçok ihtiyaç giderilmektedir. Bu ihtiyaçlar giderilmediği takdirde insan daha büyük problemler karşılaşmaktadır.