Last Updated:

Peygamberimizin İkinci Şam Yolculuğu ve Hz. Hatice'nin Kervanı

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) 25 yaşlarına ulaşmıştı. Amcası Ebu Talib'in maddi olarak zor zamanlar geçirdiği günlerdi. Maddi durumların çok iyi olmaması ile birlikte Ebu Talib'in bakmakla yükümlü olduğu geniş bir ailesi vardı. 

O günlerde Mekke'den kalkacak olan bir ticaret kervanı vardı ama kervanın başında kimin olacağı henüz belli değildi. Bu yüzden Ebu Talib Peygamber Efendimiz'i karşısına alarak şunları söyledi:

– Ey kardeşimin oğlu, yeğenim! Biliyorsun ki ben, mal ve mülkü olmayan bir adamım. Gün geçtikçe sıkıntılarımız artıyor ve gelen her yeni sene, hoşumuza gitmeyecek sıkıntılarla birlikte geliyor. Ne malımız kaldı ortada, ne de bir ticaretimiz!

Sözün gidişatından bir teklif geleceği belli oluyordu. Bunları ifade ederken Ebû Tâlib’in yüzünde, yanlış bir işe adım atma ihtimalinden kaynaklanan bir endişe de okunuyordu. Belli ki, zor bir kararın arefesindeydi.

– Duydum ki kavmin, Şam taraflarına ticaret için bir kervan tertip etmiş. Huveylid’in kızı Hatice de, bu kervanda görevlendireceği, ticaretinde kendisine ortak güvenilir bir adam arıyormuş. Her ne kadar ben Senin, Şam taraflarına gitmenden hoşlanmasam ve oradaki hasetkâr bazı din adamlarının Sana bir kötülük yapmalarından endişe edip korksam da, çaresizim. Ona bir gitsen, sanıyorum ki, Sana duyduğu güven, emniyet ve senin temiz fıtratın sebebiyle bu iş için başkaları yerine Seni tercih edecektir…

Peygamberimiz için ise bu zor bir karardı. Çünkü o gidip bir başkasının karşısında kendini ortaya koymaya ve bir şey istemeye alışkın değildi. Bu yüzden de araya Peygamberimizin teyzesi Atike girdi ve haya abidesi bir insanın kendini arz etmesinin hoş olmayacağını dile getirdi. Atike aynı zamanda Hatice binti Huveylid'in erkek kardeşi ile evliydi. İşin aslı iki tarafı da yakından tanıyan birisiydi. Her şeye karşı müstağni davranan Peygamberimizin bu işte de kendini ortaya koymaması için iş, Ebu Talib'e düşüyordu ancak Peygamberimizin onayını almak için bu konuyu açmıştı zaten. Bu yüzden Peygamberimiz de:

– Nasıl isterseniz öyle olsun, demiş ve meseleye olumlu baktığını ifade etmişti.

Peygamberimizin olumlu cevabını alan Ebu Talib, Hz. Hatice'nin yanına gitti. Bu görüşmede niyeti Peygamberimizin güvenilirliğinden ve üstün meziyetlerinden bahsederek alınacak ücretin diğer kişiler ile aynı olmayacağını anlatmaktı.

Ebu Talib, Muhammedül Emin'den bahsetmeye başlayınca, Hatice'de bazı çağrışımlar oluşmaya başlamıştı. Çünkü o amcaoğlu olan Varaka b. Nevfel'den sürekli bu özelliklerde birisinin hikayesini dinlemişti. Küçüklüğünden beri bu özelliklerde birisi kendisine anlatılmış ve rüyalarında da onu görüyordu. Aslında o da bu özelliklerde birisini arıyordu ve şimdi gökte aradığını karşısında bulmuştu. 

Hz. Hatice hayatının en kârlı ticaretini yapmak üzereydi. Bu anlatılanlardan sonra malının tamamını isteseler bile belki verecekti. Ancak Ebu Talib:

– Ey Hatice! Bu iş için iki deve ücret vereceğinin haberini aldım; yeğenim Muhammed, Emîn’dir ve ben, bunun için senden iki katını isterim. dedi. 

Hz. Hatice bir çok şeyin farkındaydı ve şöyle dedi:

– Ey Ebû Tâlib! Doğrusu sen, çok kolay ve hoşa gidecek bir ücret istemiş bulunuyorsun! Bundan kat be kat daha fazlasını istemiş olsaydın vallahi de ben, yine kabul eder ve tereddüt etmeden onu da verirdim. Sen bunu, hiç sevmediğim ve uzak birisi için bile isteseydin yapardım; kaldı ki sen onu, benim çok sevdiğim yakın birisi için talep ediyorsun!

Ücrette anlaşılmış ve yolculuk için bir engel kalmamıştı. 3 ay sürecek bir yolculuktu bu. Ebu Talib'in bir taraftan da endişeleri vardı ve yeğenine bir önceki yolculukta yaşadıklarını ve Rahib Bahira'nın söylediklerini hatırlatıyordu. Bu yüzden dikkatli olmasını sıkı sıkı tembihliyordu. 

Hareket günü geldi ve kervan yola çıktı. Peygamberimizin yanında bir de Meysere adında birisi vardı. Meysere, yanından hiç ayrılmıyor ve peygamberimizi adım adım takip ediyordu. Çünkü Hz. Hatice onu bu işle görevlendirmişti. 

Şam Çarşısında

Uzun bir yolculuğun ardından kervan, Şam'a ulaşmıştı. Kervandaki herkes ticaret için çarşının yolunu tutmuştu. Peygamberimiz de buraya geldiği amacı gerçekleştirmek, getirdiği malları satıp, yeni yükler ile dönmek için çarşıya gitti. Orada karşılaştığı bir tüccarla pazarlık yapmış ve anlaşmıştı. Ancak adam sonradan Hz. Muhammed'den yemin etmesini istemiş ve bu konuda inat etmiştir. Bu normal bir yemin de değildi. O günün büyük putları sayılan Lat ve Uzza üzerine yemin edilmesini istiyordu.

Peygamberimiz hayatının hiçbir döneminde bu putlara saygı göstermemiş, onlar üzerine de yemin etmemiştir. Bu yüzden bu anlamsız talebe karşı tepki göstermiş ve şunları söylemiştir:

– Ben, onlar adına asla yemin etmem; zaten onlar kadar bana sevimsiz gelen bir şey de yok.

Peygamberimiz bu şartlar altında bir anlaşma yapmayacağını kendi şartları kabul edilmedikçe anlaşma olmayacağını da söylemiştir.

Meysere de bir kenardan olup bitenleri izlemektedir. Onun için bu olaylar önemli hadiselerdi. Çünkü dönünce bütün bu olanları rapor edecekti. 

Peygamberimiz oradan ayrılınca tüccar Meysere'nin yanına geldi ve:

– Onu tanıyor musun? Kim bu adam? diye sordu.

Daha Meysere’nin cevap bile vermesine fırsat bırakmadan da hükmünü vermiş ve şunları söylemiştir:

– Sakın O’nun peşini bırakma; şüphesiz O, Nebi’dir.

Peygamberimizin Rahip Nastura İle Karşılaşması

Şam'daki alışverişler tamamlanmış ve kervan dönüş için yola çıkmıştı. Herkes çok yorulmuş ve mola zamanı gelmişti. Bir yerde durdular ve mola verdiler. Herkes bir kenara çekilmiş dinleniyor, bir taraftan da yaptıkları alışverişten yaptıkları kârı hesaplıyorlardı.

Peygamberimiz ise yaşlıca bir ağacın altında oturmuş gölgeleniyordu. Biraz sonra uzaktan koşarak gelen birisi göründü. Bu uzaktan kendilerini seyreden Rahip Nastura'dan başkası değildi. Rahip, Meysere'nin yanına geldi ve

– Şu ağacın altında oturup gölgelenen kim, diye sordu.

– O, Muhammed İbn Abdullah. Harem ehlinden bir genç. diye cevapladı Meysere.

Rahib'in aldığı cevap hoşuna gitmemişti. Çünkü o, bu kadar basitçe anlatılamazdı. Zaten sorarken de bir şeyler ima ederek sormuştu. Sen onu tanımıyorsun bile der gibi bir tavır takınarak sordu:

– O’nun gözlerinde hiç, bir miktar kırmızılık var mı?

– Evet, var, dedi Meysere.

Rahibin kanaati kesinleşmiş gibiydi ve yemin ederek şunları söylemeye başladı:

– Vallahi bu ağacın altında, bu güne kadar Nebi’den başka kimse konaklamamıştır. Hiç şüphe yok ki O, bu ümmetin beklediği peygamberdir. Hem de peygamberlerin en sonuncusudur.

Meysere’nin şaşkınlığı devam ediyordu. Bütün bu gelişmelere pek bir anlam verememişti. Sadece, hanımefendisi Hatice’nin kendisine verdiği görevi hakkıyla yerine getirmenin hassasiyetiyle kulağını dört açmış; hiçbir ayrıntıyı kaçırmadan kaydetmeye çalışıyordu. Rahipten öğrenilecek çok şey vardı aslında. Rahip de aradığını bu kadar yakınında bulunca onu daha yakından tanımak istiyordu ve onun hakkında sorular sormaya devam ediyordu. Meysere'ye yolculuk esnasında ilginç bir olay olup olmadığını sordu. Meysere de Şam Çarşısı'nda meydana gelen yemin hadisesini anlattı. Nastura dinlediklleri karşısında daha da heyecanlanmıştı.

– Vallahi de bu, bizim bekleyip durduğumuz Nebî. Ne olur O’na iyi bak ve göz-kulak ol! dedi. 

Sonra da heyecanla Peygamberimize doğru yöneldi. Önce alnından öptü ve ardından ayaklarına kapanarak şunları söylemeye başladı.

– Ben şehadet ederim ki Sen, Allah’ın Tevrat’ta zikrettiği o şahıssın.

Peygamberimiz'i Gölgelendiren Bulut

Peygamberimiz daha 12 yaşında iken Amcası Ebu Talib ile Şam'a doğru bir yolculuğa çıkmış ancak Şam'a varmadan geri dönmüştü. (bkz. Peygamberimizin Şam yolculuğu) Çünkü üzerinde onunla birlikte hareket eden bir bulut vardı ve bu bulut Rahib Bahira'nın dikkatini çekmiş ve Onun gelecek olan peygamber olduğunu anlamıştı. Amcasını uyarıp Şam'a gitmemelerini, Mekke'ye geri dönmelerini tavsiye etmişti. 

Bu ikinci yolculukta yine peygamberimizi takip eden bir bulut vardı. Bu sefer bu bulut Meysere'nin dikkatini çekmişti. Verdikleri moladan sonra tekrar yola koyulmuşlardı. Yolda giderken Meysere, iki tane meleğin, bulut şeklinde Peygamberimizi gölgelediğini görmüş ve hayretle bakakalmıştır.

Çöl ikliminin hüküm sürdüğü bu coğrafyalarda, bu kadar sıcakta hareket halinde, hem de birisini takip eden bir bulut... Bu kişinin gittiği yere giden, o durunca duran bir bulut. 

Bu yolculuk boyunca şahit oldukları Meysere'yi Peygamberimize hayran bırakmış ve Meysere bundan sonra hayatını Hz. Muhammed'e adamıştır. 

Mekke'ye yaklaşıyorlardı. Günün en sıcak saatleriydi. Kervanın geldiğini haber alan Hz. Hatice ise, yüksek bir yere çıkarak uzaktan yaklaşan kervanı izliyordu. Uzaktan o da iki meleğin kanatları şeklinde bir bulut görmüştü. Bu bulut Muhammedü'l-Emin'i gölgeliyordu. Gördüklerini arkadaşları ile paylaşmak istemiş ve hemen yanına çağırmıştı. Gerçekten de harika bir manzaraydı. Gören hiç kimse şaşkınlığını gizleyemiyordu. 

Hz. Hatice'ye Sunulan Rapor

Peygamberimiz, götürdüğü malları, Şam'da en iyi şekilde değerlendirmiş, getirdikleri de Mekke'de kat kat değerle satılmış ve iyi bir kâr elde edilmiştir. Emanetler yerine teslim edilmiştir. Ancak kervanın yolunu gözleyen Hz. Hatice'nin gözü bu kârlarda değildir. O, Meysere'nin getireceği haberleri bekliyordu.

Meysere için ise bu yolculuk, öncekilerden çok farklıydı; ne bir haksızlığa şahit olmuş ne de yol boyunca bir huzursuzluk yaşamıştı. Daha önce çok farklı kimselerle ticaret yapmıştı ancak bu seferki bir başkaydı.

Meysere gelir gelmez Hatice, şahit olduklarını sormaya başladı. Meysere, önce Rahib'i anlattı sonra gelirken gördüğü bulut şeklindeki iki meleği, ardından da Şam'daki yemin olayını ve Hz. Muhammed'in tepkisini ve o tüccarın söylediklerini. Meysere de heyecanlıydı bunları anlatırken. Yolda şahit olduklarını tekrar tekrar anlatıyor ve Peygamberimizi öve öve bitiremiyordu.

Zaten Hz. Hatice bu anlatılanları arıyordu. Şimdiye kadar dinleyip durduğu hikayelerdeki kişiyi gerçek dünyada görüyordu. Bütün bunları öğrendiği amcasının oğlu Varaka b. Nevfel'e gitti hemen. 

Varaka b. Nevfel'in Yorumları

Varaka, Hz. Hatice'nin akıl hocasıydı. Gelecek peygamberle ilgili bilgileri hep ondan öğrenmişti. Bu yüzden görmüş olduğu bu olaylar hakkında fikirini sormak için de yine Varaka'nın yanına gitti. Meysere'nin anlattıklarını ona aktardı. Varaka:

– Eğer bu anlattıkların doğru ise ey Hatice! Şüphesiz Muhammed bu ümmetin peygamberidir. Ben de biliyordum ki, bu ümmetin beklenen bir Peygamberi vardır. İşte, bu zaman da zaten O’nun zamanıdır, deyiverdi.

Zaten Varaka da gelecek olan son peygamberi bekliyordu.