Last Updated:

Îlâ Nedir? Haram mıdır?

Sözlükte “yemin etmek” anlamına gelen îlâ kelimesi terim olarak kocanın yemin, adak veya bir şarta bağlamak suretiyle eşiyle cinsel ilişkide bulunmayı kendisine yasaklamasını ifade etmektedir. Yani, kişinin zaman belirlemeden veya dört ayı aşan bir zaman belirleyerek
karısıyla cinsî münâsebette bulunmayacağına yemin etmesidir. Kur’ân-ı Kerîm’de terim anlamında bir defa geçen îlâ (Bakara 2/226), Hz. Peygamber’in eşlerine îlâ yapmasına dair rivayet başta olmak üzere bazı hadislerde de yer almaktadır.

İslam'an önce Cahiliye Arapları ilayı, zıhar gibi bir boşanma yöntemi olarak uygulamışlardır. Bu yöntemin zıhardan farkı ise daha geniş bir zamana yayılmış olmasıdır ve kadını baskı altına alma yöntemi olarak kullanılmasıdır. Buna göre koca herhangi bir sebepten dolayı eşine kızdığında bir kaç yıl gibi bir zaman dilimini belirterek eşi ile ilişkiye girmeyeceğine yemin eder. Bu süre dolunca da isterse tekrar yemin ederek süreyi uzatabilir. Kadını boşamadığı için kadın başka birisi ile de evlenemiyor ve kadın bu şekilde cezalandırılmış oluyor. İslamiyet ise bu uygulamayı tamamen ortadan kaldırmasa da kadının haklarını korumak için belirli bir sınır getirmiştir. Buna göre eşlerin durum değerlendirmesi ve düşünmek için dört ay gibi bir süre yeterli görülmüş ve dört ay sonunda koca hala beraber yaşamaya karar vermemişse kadına boşanma hakkı verilmiştir. Modern hukukta da benzer şekilde, terk etmek boşanma sebebi olarak kabul edilmektedir.

İla'ya bu şekilde bir sınırlama getirilse de, Kur'an ve Sünnet'e göre geçerlidir de. Kur’ân-ı Kerîm’de, “Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler dört ay beklerler. Eğer bu süre içinde yeminlerinden dönerlerse şüphesiz ki Allah her şeyi çok bağışlayan ve çok merhamet edendir. Eğer boşamayı kastederlerse muhakkak Allah her şeyi çok iyi işiten, çok iyi bilendir”1 buyurulur (Bakara 2/226-227). Hz. Âişe’den nakledilen, “Resûlullah eşlerine îlâ yaptı ve kendisine helâli haram kıldı. Arkasından da haramı helâl yaptı ve yeminden dolayı kefâret verdi" şeklindeki rivayet ve bu olayın ayrıntılarıyla ilgili hadisler îlânın meşruluğunun diğer delilleridir.

Îlâ; erkek gibi kadının da cinsel hakları olduğunu ortaya koyan, kadının cinsel yoksulluğa mahkûm edilemeyeceğini belgeleyen ve kadının cinsel hakları ile ilgili içtihâdlara mesned teşkil eden ve edecek olan önemli bir kurumdur.

Peygamberimiz (sav) İla Yapmış mıdır?

Peygamberimiz dünyalık metalardan uzak sade bir yaşantıyı tercih etmiştir. Bir gün Allah Teala'nın, Cebrail'i göndererek  sorduğu " Kul bir peygamber olmayı mı, melik bir peygamber olmayı mı istersin? sorusuna bile tevazu ile "kul peygamber" cevabını vermiştir. Bu yüzden eşlerinin bazı maddi istekleri kendisini üzmüştür. Bu durumda Peygamberimiz de ila yaparak eşlerinden uzak kalmıştır. Daha sonra  "Ey Peygamber, eşlerine de ki: Eğer dünya hayatını ve süsünü istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim ve sizi güzelce boşayayım. Yok, eğer Allah’ı, Resulünü ve âhiret mülkünü isterseniz, haberiniz olsun ki Allah sizin gibi iyi hanımlara büyük mükâfat hazırlamıştır." ayetleri nazil olmuştur. Bu durumda peygamberimizin eşlerine kendisinden ayrılmak ve ahiret hayatı ve Peygamberimiz ile beraber yaşamak arasında bir tercih hakkı verilmiştir. Hepsi de istediklerin dünyalıklardan vazgeçerek Peygamberimiz ile yaşamayı tercih etmişlerdir.

İla Nasıl Yapılır?

Îlâ, kocanın eşine yaklaşmamak üzere Allah’a veya O’nun örfen yemin için kullanılabilen sıfatlarına yemin etmesiyle gerçekleşir. Koca, cinsel ilişkiden uzak kalmayı kendisine ağır gelebilecek bir adağa yahut boşama gibi bir şarta bağlamak suretiyle de îlâ yapabilmektedir. “Allah’a yemin ederim ki dört ay (altı ay veya bundan sonra, hayatta oldukça vb.) seninle cinsel ilişkiye girmeyeceğim”; “Seninle ilişkiye girersem üzerime hac (yahut bir ay oruç tutmak) farz olsun”; “Seninle ilişkiye girersem evliliğimiz sona ermiş olsun” gibi sözlerle îlâ meydana gelir. Bunlar, boşamada olduğu gibi niyete bağlı olmaksızın sonuç doğuran açık ifadelerdir. Îlâ niyeti bulunması halinde kinayeli ifadelerle de îlâ yapılabilir. Eşiyle ilişkisini kesmeyi kastederek söylediği, “Bundan sonra seninle bir yastığa baş koymam” gibi sözler bu nitelikteki ifadelerdir.

Hanefîler, Mâlikîler, yeni görüşünde Şâfiî ve bir rivayete göre Ahmed b. Hanbel, îlânın yeminle birlikte adak ve şarta bağlı olarak da gerçekleşeceğini belirtirken Hanbelî mezhebinde meşhur olan rivayete göre îlâ ancak Allah’a yemin etmek suretiyle yapılabilir; zira şarta bağlama ne dilde ne de dinî açıdan yemin anlamında kullanılır. Hanefîler ve diğer fakihler ise kişinin bir davranışı kendisine zor gelecek bir şarta bağlamasının, onu bu davranıştan alıkoymadaki etkisi sebebiyle örf bakımından yemin sayıldığını söylemişlerdir. Kocanın yemin etmeksizin eşinden uzak durması îlâ sayılmamakla birlikte bazı hukukçulara göre kadın tarafından boşanma talebiyle mahkeme nezdinde şikâyet konusu yapılabilir.

İla'nın Şartları

Kullanılan İfadeler

Îlânın hukukî sonuç doğurması için îlâ sözü (sîga), koca ile eşi ve îlâ süresi bakımından bazı şartların varlığı aranır. Îlânın rüknü, kocanın eşiyle bir süre temasta bulunmayacağına yemin etmesi olup bu da açık veya kinayeli ifadeler, yazı ve dilsizin anlaşılabilir işaretiyle gerçekleşir. Sarih olsun kinaye olsun bütün ifadelerin şüpheye mahal bırakmayacak şekilde îlâya delâlet etmesi, Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî fakihlerine göre rızâ ve ihtiyara dayanması şarttır. Çünkü ikrah (zorlama) yoluyla yapılan diğer tasarruflar gibi îlâ da geçersizdir. Ancak Hanefî fakihleri rızâ şartını aramamışlar, dolayısıyla ikrah sonucu vuku bulan îlâyı şakayla, gayri ciddi bir şekilde yapan kimsenin (hâzil) îlâsına kıyasla geçerli saymışlardır. Hâzilin îlâsının geçerli olduğunda ise bütün mezhepler görüş birliği içindedir. Zira nikâhta ve köle âzadında olduğu gibi bu konuda da fiilin sonucunun kastedilmesi şart olmayıp sözün şakası da ciddisi gibidir. Îlâ ile ilgili sözün hatâen söylenmesi halinde Hanefîler’e göre diyâneten olmasa bile kazâen geçerli sayılır. Diğer üç mezhebe göre ise her iki bakımdan da sonuç doğurmaz.

Îlâ Yapan Kişi Akıl Baliğ Olmalıdır

Îlâ yapan kocanın ergin ve temyiz gücüne sahip olması gerekir. Küçük veya akıl hastası olan kocanın îlâsı geçerli değildir. Sarhoşun boşamasını geçerli sayan Hanefîler’in çoğunluğu ile İmam Mâlik, Şâfiî ve bir rivayete göre Ahmed b. Hanbel onun îlâsını da geçerli saymış, boşamasını geçersiz gören Hanefîler’den Züfer b. Hüzeyl ve diğer bir rivayete göre Ahmed b. Hanbel, îlâsını da geçersiz kabul etmiştir. Nikâh akdinin ya gerçekten sürmesi veya kadının ric‘î talâk sebebiyle iddet beklemekte olması ve dolayısıyla hükmen devam etmesi gerekir. Kadın üç talâk veya bir bâin talâkla boşama ile boşanmışsa artık îlâya yer kalmaz.

Îlâ'nın Süresi

Eşinden ayrı kalma süresi ya mutlak olmalı veya Hanefîler’e göre en az dört ay, Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelîler’e göre ise dört aydan çok olarak belirlenmiş bulunmalıdır. Dört aydan kısa süreli îlâ bir sonuç doğurmaz. Bu durumda koca süre dolmadan önce eşine dönerse yeminini bozmuş sayılacağı için sadece yemin kefâreti gerekir. Süre tamamlandıktan sonra dönerse yemin bozulmadığı için kefâret ödemesi de gerekmez. Îlânın dört ay ve daha fazla bir süreyi kapsaması durumunda koca dört ay dolmadan önce her an eşine dönebilir. Bu takdirde yeminini bozmuş sayılacağından kendisine yemin kefâreti gerekir. Eşlerin birbirine dönmesi ve evlilik hayatının devam ettirilmesi âyetteki, “Eğer hanımlarına dönerlerse şüphesiz Allah yarlığayıcı ve çok bağışlayıcıdır” (el-Bakara 2/226) ifadesinden de anlaşıldığı üzere teşvik edilmiştir. “Kim bir şeye yemin eder de başka bir davranışı ondan daha hayırlı görürse hayırlı olanı yapsın ve yemini için kefâret ödesin” hadisi de bunu teyit etmektedir.

Îlâ'dan Dönmenin Şekli

Kocanın eşine dönmesi öncelikle cinsî temasta bulunması ile, bunun mümkün olmaması halinde sözlü olarak döndüğünü belirtmesiyle gerçekleşir. Cinsel ilişkinin imkânsızlığı ya eşlerden birinin hasta olması, hapiste veya îlâ süresince ulaşılamayacak bir uzaklıkta bulunması, kocanın iktidarsızlığı gibi gerçek sebeplerden yahut kocanın ihramlı, eşinin hayızlı olması gibi dinî sebeplerden kaynaklanabilir. İlk durumda sözlü dönüşün fiilî dönüş yerine geçtiği konusunda görüş birliği vardır. İkinci durumda ise Hanefîler’e ve Şâfiî mezhebinde kuvvetli görüşe göre sözlü dönüş geçersiz, diğer mezheplere göre geçerlidir. Îlâ süresi içinde cinsel ilişkiyi engelleyen sebep ortadan kalkarsa sözlü dönüş hükümsüz kalır.

Îlâ'dan Dönmenin Kefareti

Eşine dönmesi halinde kocanın, diğer yeminlerde olduğu gibi bu durumda da ödemesi gereken kefâret on yoksulu bir gün doyurmak veya giydirmek yahut bir köle âzat etmektir; eğer kendisi yoksulsa arka arkaya üç gün oruç tutar (el-Mâide 5/89). Îlâ için yapılan yemin, “Seninle cinsî temasta bulunursam üzerime hac farz olsun veya bu takdirde sen benden boş ol” gibi bir adağa yahut bir şarta bağlanmışsa dört ay dolmadan cinsî temasla yemin bozulunca kocaya hac farz olur. Boşama şartına bağlamada ise yeminin bozulmasıyla evlilik sona erer.

Dört aylık süre dolduğunda îlâ genel amacına ulaşmış olur. Hanefîler’e göre bu durumda hâkime başvurmaya gerek olmaksızın kesin boşama meydana gelir. Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre ise îlâda dört ay tamamlanınca evlilik kendiliğinden sona ermez. Bu durumda kocanın eşine dönmesi veya onu boşaması gerekir. Her ikisini de yapmazsa kadın hâkime başvurarak ayrılık talebinde bulunur ve hâkim eşleri ayırır. Her iki durumda da bir ric‘î talâk meydana gelir. Bu konudaki görüş ayrılığı, âyette geçen “eğer dönerlerse” ifadesinin yorumundan kaynaklanmaktadır. Hanefîler bunu kocanın dört aylık süre tamamlanmadan, diğerleri ise dört ay tamamlandıktan sonra dönmesi şeklinde anlamışlardır. Eşlerin Hanefîler’e göre ancak yeni bir nikâh akdiyle, İslâm hukukçularının çoğunluğuna göre ise iddet süresi içinde kocanın eşine dönmesiyle yeniden evliliklerini sürdürmeleri mümkündür.

  1. Buhârî, “Nikâḥ”, 91, 92, “Ṭalâḳ”, 21; Tirmizî, “Ṭalâḳ”, 21; Nesâî, “Ṭalâḳ”, 32