Zıhar Nedir? Haram mıdır?
Sözlükte “sırt, arka, yüzey” gibi anlamları bulunan zahr kelimesiyle ilişkili olan zıhar terimi kocanın, kendisine haram kılmak maksadıyla karısını veya karısının baş, yüz, sırt gibi bütünü ifade eden bir bölümünü, evlenmesi dinen yasak olan yakını (mahrem) bir kadına benzetmesi demektir. Kelime bu anlamda fiil kalıbıyla Kur’an’da üç yerde, hadislerde ise pek çok yerde geçmektedir.
Câhiliye Arapları arasında bir boşama şekli olarak bilinen uygulama genelde, “Sen bana annemin sırtı (zahrı) gibisin” cümlesiyle yapıldığından dolayı zıhâr adını almıştır. Bu benzetmede bakılması haram olan başka bölge ve organların değil de sırtın kullanılmasının sebebi hakkında değişik yorumlar yapılmıştır. Sırtın cinsel beraberlikten istiare olduğu ya da geçimsiz ve itaatsiz olan kadına kocasının sırtını dönerek onu bırakması dolayısıyla bu isimle anıldığı söylenmiştir. Bir başka açıklama ise burada yahudi geleneğinin etkili olduğu yönündedir. Buna göre Yahudilik’ten kadına arkadan yaklaşma yasağını öğrenen Araplar, zahr kelimesiyle erkeğe en yakın mahrem olan anneyi bir araya getirerek vurgulu ve kesin bir ayrılık ifadesi geliştirmişlerdir. Ancak Mus‘ab b. Zübeyr’den evlenme teklifi alan Âişe bint Talha’nın, “Eğer onunla evlenirsem benim babamın sırtı gibidir” dediği dikkate alınırsa kelimenin seçiminde yahudi geleneğinin etkili olduğu iddiası zayıflamaktadır.
Câhiliye toplumunda erkekler eşlerine ya da eşlerinin akrabalarına kızdıkları zaman onları cezalandırmak için zıhâr yapar, böylece tekrar bir araya gelemeyecek şekilde onlardan ayrılmış olurlardı. Fakat sanıldığının aksine zıhâr çok yaygın bir uygulama haline gelmemiştir. Hatta bazı müellifler zıhârın Mekke ve Necid civarlarında bilinmediğini söyler.
Zıhar evlilik içi haramlardan birisidir. Zıhâr, Kur’ân‐ı Kerîm’in Mücâdele Sûresi’nin ikinci âyetinde”çirkin ve yalan söz”e dayalı olduğu açıklanan bir uygulamadır.
Bu ayette “Sizden, ‘sen bana anamın sırtı gibisin’ diyerek kadınlarına zıhâr yaparak onlardan ayrılmak isteyen erkekler (bilmelidir ki) bu şekilde ayrılmaya kalktıkları kadınlar onların anaları değildir. Onların anaları ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Onlar çirkin ve yalan olan bir söz söylüyorlar. Şüphesiz Allah affedici, bağışlayıcıdır.” buyurulmaktadır.
Yukarıda tercümesi sunulan âyeti “anaları” aşacak ve kendileriyle evlenilemeyecek olan bütün mahremleri içine alacak bir şekilde yorumlayan örneğin Hânefî mezhebi bilginlerine göre zıhâr; Müslüman, akıllı ve ergin bir erkeğin, eşini veya onun başı, sırtı ve karnı gibi bir organını, kendisine neseb, süt veya evlilik yoluyla haram kılınmış olan bir kadın benzetmesidir. Daha açık bir ifadeyle anası, süt kızkardeşi ve kayınvalidesi gibi mahremi bir kadına veya onun karnı ve cinsel organı gibi bir organına benzetmesidir.
Kur'an Neden Zıhar'dan Bahsetmektedir?
Kur'an-ı Kerim'deki ayetler genel olarak sebeb-i nüzul dediğimiz bir sebep üzerine inmiştir. Zıharı yasaklayan ayet de böyle bir olay üzerin nazil olmuştur.
Evs bir şeye kızarak eşi Havle’ye zıhâr yapar. Böyle bir durumun evliliğin sona ermesi ve kadının desteksiz kalması anlamına geldiğini bilen Havle haksızlığa uğradığı gerekçesiyle Hz. Peygamber’e başvurmuş ve ondan bir çare bulmasını istemiştir. Konuyla ilgili henüz bir vahiy gelmediği için geleneksel uygulamanın devamı yönünde görüş bildiren Resûl-i Ekrem ile tartışan Havle bu defa Allah’a yakarmış ve bir vahiy göndererek kendisini bu sıkıntıdan kurtarmasını niyaz eder. Çok geçmeden de Mücâdile Suresinin zıharı düzenleyen şu ayetleri iner: “Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a yakınan kadının sözünü Allah elbette işitmiştir. Allah ikinizin karşılıklı konuşmasını duyuyordu. Çünkü Allah her şeyi işitir ve görür. Sizden eşlerine zıhar yapanlar bilsinler ki eşleri asla onların anneleri değildir. Onların anneleri kendilerini doğuran kadınlardır. Bu kocalar çok çirkin ve asılsız bir söz söylüyorlar. Allah kuşkusuz affedicidir, bağışlayıcıdır. Eşlerine zıhâr yapıp sonra dediklerinden dönenlerin onlarla temasa geçmeden önce bir köle âzat etmeleri gerekir. Size verilen öğüt budur. Allah yapıp ettiklerinizden haberdardır. Buna imkân bulamayan temastan önce peş peşe iki ay oruç tutar. Buna da gücü yetmiyorsa altmış fakiri doyurur. Bu, Allah’a ve resulüne imanınızı göstermeniz içindir. İşte bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Kâfirleri ise elem veren bir azap beklemektedir” Böylece daha önce inen “... Allah kendilerine zıhâr yaptığınız eşlerinizi anneleriniz kılmamıştır ...” âyetiyle (Ahzâb 33/4) başlayan süreç tamamlanmış olmaktadır. Zıhara dair hükümlerin eksenini oluşturan bu ayetlerle söz konusu çirkin benzetmenin boşama sayılmayacağı ve ağır bir kefaret ödemek şartıyla karı-koca ilişkisinin devam edebileceği bildirilmiştir.
Zıhar'ın Şartları
Zıhârın gerçekleşmesi için gerekli rükün ve şartlar konusunda alimler birçok açıdan ihtilâf etmişlerdir. Benzetilen organla ilgili ihtilaflar yanında benzetilen eşin, kendisine benzetilen kadının nitelikleri, benzeten kocanın bazı özellikleri ve zıharın şartlı olup olamayacağı konusu ile kefaretinin ayrıntılarında derin görüş ayrılıkları bulunmaktadır.
Benzetilen Organla İlgili Şartlar
Zıharda, benzetilen organla ilgili ihtilafta bu organa bakılmasının mubah olup olmaması ve bedenin bütününü ifade edip etmemesiyle saygı ve iltifat amaçlı kullanımlara konu olup olmaması ölçü alınır. Benzetilen şey mesela el, ayak gibi bedenin bütününü çağrıştırmayan bölümler veya saç, tükürük, göz yaşı gibi hükmen parça sayılanlardan olursa Hanefiler zıharın gerçekleşmeyeceğini söylerken Mâlikîler’le bazı Şâfiiler aksi görüştedir. Fakihler kadınların sırtı dışında karın, baldır gibi bakılması haram olan yerlerine benzetmeyi ittifakla zıhar sayarken baş ve yüz gibi mahremler tarafından bakılması caiz olan yerlere benzetmeyi Mâlikîler zıhar sayar, Hanefîler saymaz, Hanbelîler ise o parçanın ayrılmayacak ölçüde bedene bitişik olup olmamasını ölçü alarak mesela göz yaşı, diş, saç ve tırnak gibi vücuttan ayrılabilenlere benzetmenin zıhar sayılmayacağını söylerler.
Şâfiiler’in değerlendirme ölçütleri daha farklıdır. Onlar el, ayak, göğüs, saç, cinsel organ gibi saygı veya iltifat ifadelerine konu olmayan organlara benzetmeyi doğrudan, diğerlerini ise niyete bağlı olarak zıhar kapsamına almışlardır.
Caferiler ve Zâhirîler ise sadece sırta benzetmeyi önemsemişlerdir. “Sen bana tıpkı domuz gibisin” cümlesindeki gibi haram nesnelere benzetme çoğunluk tarafından zıhar sayılmamıştır. Böyle bir benzetmeyi Hanefiler sözü söyleyenin niyetine göre talak veya ila kabul ederken Mâlikîler’de bâin talâk veya zıhar olarak değerlendirme yönünde iki yaklaşım vardır. “Sen bana annem gibisin” cümlesindeki gibi içinde zıhara delalet eden bir kelime bulunmayan kinayeli ifadeleri çoğunluk söyleyenin niyetine göre zıhar, talak veya lağv hükümlerine tabi tutarken, Mâlikiler zıhar saymıştır. Eşine “kız kardeşim” diye hitap eden birine, Hz. Peygamber’in kendisini azarlamakla birlikte zıhar hükümlerini uygulamaması çoğunluğun görüşünü desteklemektedir.
Zıharda Benzetilen Kişinin Cinsiyeti
Caaferiler’in de dahil olduğu çoğunluğa göre benzetmenin zıhar olabilmesi için kendisine benzetilenin kadın olması şarttır. Ancak sonraki bazı Hanbeliler erkeğe benzetmeyi de zıhar kabul etmişlerdir. Benzetilenin kadın olması şartındaki genel ittifaka rağmen bu kadının niteliğinde görüş ayrılıkları vardır. Kendisiyle evli olmadığı yabancı bir kadınla karısının kız kardeşi ya da teyzesi gibi aralarında geçici evlenme engeli bulunan bir kadına benzetme büyük çoğunlukça zıhar sayılmazken Hanbeliler’de doğrudan, Mâlikiler’de ise niyete bağlı olarak zıhar kapsamında değerlendirilmiştir. Zâhiriler ve Zeydiler ise anne dışındaki kadınlara benzetmeyi zıhar saymamışlardır.
Zıharın Gerçekleşmesi İçin Evliliğin Devam Ediyor Olması Gerekir
Benzetmenin zıhar sonucu doğurması için karı ile koca arasındaki evliliğin hakikaten veya hükmen devam ediyor olması gerekir. Buna göre taraflar arasında nikah bağı yoksa ya da aradaki nikah fâsid veya batıl ise zıhar yapılamaz. Çünkü bu durumlarda cinsel ilişki haram olduğundan bu ilişkiyi haram hale getirmek demek olan zıhar anlamsız olur.
Kadının Cinsel İlişkiye Girmesinde Engel Olmaması
Çoğunluk, kadının zimmî, küçük, hasta veya cinsel ilişkiye engel sağlık sorunları sahip olmasını zıhara engel görmemiştir. Buna karşılık Ebû Sevr gibi bazı müctehidler, kendisiyle cinsel ilişkinin mümkün olmadığı kadınlar üzerinde zıhar yapılamayacağı görüşündedir. Bu konudaki önemli bir ihtilaf noktası da kendisiyle henüz evlenilmemiş olan yabancı bir kadın üzerindeki zıhar işlemidir. Yukarıdaki ayette geçen “eşlerine” ifadesine ve nikahtan önceki talakın geçerli olmayacağını bildiren hadise dayanan çoğunluk, yabancı bir kadına zıhar yapılamayacağı görüşündedir.
Bazı sahâbe ve tâbiîn fakihleriyle birlikte Mâlikî ve Hanbelîler ise aksi fikirdedir. “Seninle evlenirsem sen bana annemin sırtı gibi olasın” cümlesindeki gibi şarta bağlı zıhar uygulaması ise cumhur tarafından zıhar sayılırken Şâfiî, Ebû Sevr ve Dâvûd ez-Zâhirî’ye göre zıhar değildir. Cumhur, şart-meşrût zorunlu bağlantısı yanında Hz. Ömer’in benzer bir olayda zıhar hükümlerini uygulamasına dayanırken diğerleri, bu kadının ayette geçen “eşlerine” kelimesine dahil olmayışı ile yukarıda geçen nikahtan önce talakın olamayacağını bildiren hadisi esas almışlardır.
Zıhar Yapan Kişinin Ehliyet Sahibi Olması
Zıharın geçerli ve bağlayıcı olabilmesinin bir başka şartı da benzetmeyi yapan kocanın öncelikle tam eda ehliyetine sahip olmasıdır. Buna göre çocuk, deli, bunak, baygın ve uyku halinde olan kimselerin zıharı herhangi bir hüküm ifade etmez. Baskı altında bulunanın zıharı, bunun feshi mümkün olmayan sözlü tasarruflardan olduğu gerekçesiyle Hanefiler’ce geçerli görülürken çoğunluk tarafından ehliyet eksikliğine bağlı olarak hükümsüz sayılmıştır.
Niyet
Zıhar kastı olmadan ağızdan yanlışlıkla zıhâr lafzı çıkmasını diyaneten olmasa bile kazaen zıhar kapsamına alan Hanefîler’e karşılık çoğunluk buna katılmamıştır. Ciddi olmayan veya şaka yollu zıhar tasarrufu ise genellikle geçerli sayılmıştır.
Sarhoş Olmama
Kasıt dışı veya helal maddelerle meydana gelen sarhoşluklardaki zıharın geçerli olmayacağında görüş birliği varken bilinçli olarak haram maddeler kullanma yoluyla sarhoş olanların zıharı konusunda farklı ictihadlar yapılmış, çoğunluk, suçun sonucuna katlanması ve caydırıcı olması bakımından sarhoşun zıharını geçerli kabul etmiştir. Buna karşılık Tâvûs b. Keysân, Leys b. Sa‘d, İshak b. Râhûye, Ebû Sevr, Müzenî ve Tahâvî gibi müctehidlerle Ca‘ferî, Zeydî ve Zâhirî mezhepleri böyle bir zıharı hükümsüz kabul etmiştir.
Zıhar Anlamına Gelen Sözler
Yukarıdaki açıklamadan anlaşıldığı üzere, niyete ve sözün evsafına göre bir çok söz zıhar anlamına gelebilir. Burada sadece bir kaç sözü örnek olarak vermek istiyorum.
Sen bana anamın karnı gibi haramsın.
Senin başın bana süt kızkardeşimin karnı gibidir.
Senin uylukların bana teyzemin üreme organı gibidir.
Senin göğüslerin bana kayın validemin göğüsleri gibidir.
Zıhar'ın Hükmü
Zıhâr; Allah’ın eşler arasında halâl kıldığı cinsel hayatı yasaklamak olduğu için, haramdır. Ayrıca kişinin kendi nefsinin ve karısının haklarına karşı bir tecavüzdür. Zıhâr yapmak haram olduğu gibi, yaptıktan sonra keffâretini ödemeksizin cinsel hayata dönmek de bir diğer haramdır.
Zıhâr yapan kişi zıhârın keffâretini ödemedikçe, karısını şehvetle öpüp okşayamaz. Onunla cinsel ilişkide bulunamaz. Keffâret ödenmedikçe, sözlü veya fiilî olarak kadın da oynaşma ve ilişki kurma arzusunu açıklayamaz.
Zıhâr yapan erkek, keffâretini ödeyerek, cinsel hayatını başlatmakla mükellefdir. Başlatmadığı takdirde kadın yargıya başvurarak, kocasının zıhar kefaretini ödeyerek cinsellik görevini yapmasını veya kendisini boşamasını isteyebilir.
Durumun yargıya taşınması halinde hakim, zıhar yapan kocaya önce kefaretini ödemesini emreder. Ödeme gücü olduğu halde ödemezse boşamasını emreder. Hiçbirini yapmadığı takdirde ceza uygular. Ancak yapamayacak kişiden kefaret düşer.
Zıharın ikinci sonucu, kocanın ya kefaret sorumluluğunu yerine getirerek evliliği devam ettirmesi ya da eşini boşamasıdır. Bu seçeneklerden birini tercih etmeyen koca mahkemece takip edilir ve bazı zorlama ve tedbirlerle zıhar sonuçlandırılır. Mesela zıharın üzerinden dört ay geçmiş ve bu arada bir tercih yapılmamışsa Sevrî ve Şâfiî’ye göre ila hükümleri uygulanır. Mâlikîler, kefarete gücü yetmeyen zıhar yapan kişinin karısına boşanmak üzere mahkemeye başvurma hakkı tanımıştır. Böyle bir durumda kadı hemen boşanma kararı verir ve bu bir ric‘î talak sayılır. Eğer muzâhir kefarete güç yetirebiliyorsa kadının mahkemeye başvurusu üzerine ila süresi olan dört ay beklenir. Bu süre içinde de gereği (kefaret veya boşama) yapılmamışsa evlilik mahkemece sonlandırılır.
Zıharın Kefareti Nedir?
Zıhar kefareti Kur'an-ı Kerim tarafından belirlenmiştir. Mücadele Suresi 3-4. ayetlerde şöyle buyurulmuştur. “Karılarına zıhâr yapıp sonra sözlerini geri almak isteyenlerin karılarıyla cinsel ilişkide bulunmadan önce bir esir azad etmeleri gerekir. İşte böylece size öğüt verilmektedir. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Salıverecek esir bulamayanın ise karısıyla cinsel temasda bulunmadan önce aralıksız iki ay oruç tutması gerekir. Buna da gücü yetmeyenin, altmış yoksulu doyurması lâzımdır. Bu açıklama Allah’a ve O’nun Resûlü’ne hakkıyla îman etmeniz içindir. İşte bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. İnkâr edenler için can yakıcı bir azab vardır.”
Bu ayete göre zıharın kefareti bir köleyi azad etmektir. Eğer köle azad etmek mümkün olmazsa -günümüzde kölelik kalktığı için köle azad edilemez- iki aya aralıksız oruç tutmak gerekir. Kişi hastalık gibi sebeplerle bunu da yapamazsa altmış fakiri doyurması gerekir.
Peygamberimiz de zıhar kefaretini şöyle uygulamıştır.
Sahabeden Selemetü b. Sahr (r.a) anlatmaktadır.
Ben diğer insanlardan daha fazlaca cinselliğe düşkün bir adamdım. Ramazan ayı girince karımla cinsel ilişkide bulunarak orucumu bozmaktan korktuğum için, tedbir olarak Ramazan çıkıncaya kadar karıma zıhar yaptım. Fakat bir gece hizmetimde bulunan karımın vücudundan bir yer açılıp gözüme ilişince, dayanamayıp onunla yattım. Sabah olunca durumu, çevremdeki insanlara duyurdum ve ne yapılması gerektiğinin öğrenilmesi için benimle beraber Allah Resulü'ne gelinmesini istedim. Allah’a yemin olsun ki hayır seninle gelemeyiz, dediler.
Ben de tek başıma giderek, Allah Resulü’ne durumu anlattım. Peygamberimiz şunları söyledi:
‐ Yâ Seleme! Sen bu işi gerçekten yaptın demek.
‐ Ben bu işi yaptım, Yâ Resûlallah! Yaptım ama Allah’ın hükmünü kabul hususunda sabırlı olacağım. Benim hakkımda Allah’ın sana bildirdiği şekilde hüküm ver.
‐ Bir esir azad et.
Enseme bir şaplak indirerek şöyle dedim:
‐ Seni Hak Peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki ben kendimden başkasına malik değilim; esirim yok ki azad edeyim.
‐ Ard arda iki ay oruç tut.
‐ Ben yaptığımı başka değil, ancak oruç sebebiyle yapmadım mı? (Yâ Resûlallah! Ben buna nasıl güç yetiririm.)
‐ Öyleyse altmış yoksula bir vesk hurma dağıtıp yedir.
‐ Seni Hak Peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki biz karı koca aç olarak geceledik. Bizim bir yiyeceğimiz yok. (Bir vesk hurmayı nereden bulacağız.)
‐ Peki öyleyse mensubu olduğun Benî Ruzeyk kabilesinin zekat memuruna git, sana hurma versin. Bir vesk (ikiyüz kilogram) hurmayı altmış fakire dağıtıp yedir. Kalanını da ailenle beraber yersin.
Seleme (r.a) anlatımını şöyle sürdürüyor:
- Dönüp daha önce konuştuğum çevremdeki insanlara şöyle dedim:
‐ Siz katı davrandınız, hatalı değerlendirmeler yaptınız. Ama Allah’ın Resulü gerçekçi davranıp isabetli karar verdi. Üstelik zekatlarınızdan bana verilmesini de emir buyurdu.
Bu olay bize göstermektedir ki kefaret konusu da kişinin kendi şartlarına göre farklılık göstermektedir. Kişinin kendi imkanlarına göre kefaret ödemesi gerekmektedir.
Zıhar Yasağının Amacı
Allah’ın Resûlü, mü’minlerden bazılarının; bâtıl din ve ideoloji mensublarını taklid ederken anneleri gibi mahremleriyle cinsel ilişkiye girebilecek kadar aşağılaşacaklarını duyurmuş, mahremlerle cinsel ilişkiden; ensest ilişkiden şiddetle sakındırmıştır.
İslâm Dîni kendileriyle evlenilmesi haram olan mahremlerle cinsel ilişkiyi yasakladığı gibi, bu tür ilişkiyi çağrışım yaptıracak ve ona ortam hazırlayacak davranış şekillerini de yasaklamıştır.
Bu yasaklar arasında mahrem erkeklerle kadınların birbirleri yanında üreme organları ve uyluklarını içine alan avret yerlerini açığa vurmaları ve zıhâr başta gelmektedir.
Zıhâr, İslâm öncesi câhiliyet döneminde ve İslâm Dîni’nin ilk tebliğ yıllarında dönüşü olmayan kesin bir boşama şekliydi.
Zıhâr’ın boşama yolu olmaktan çıkarılmakla beraber haram kılınması ve yapılması halinde en ağır kefaret görevlerinin yüklenmesinin temel amacı, Allah bilir, mü’minleri mahremleri arası ilişkiye kapı açabilecek her türlü söze, davranışa ve örfe karşı kesin tavır almay yöneltmektir.
Bu sebeple İslâm’ın genel prensiplerinden ve yasaklanan Zıhar’dan hareketle ensest ilişkileri çağrıştırıcı sözleri, filmleri ve eylemleri de yasaklar arasına katabiliriz. Katmalı ve zıhâr gibi yasaklamalıyız da. Yerilen zıhar yasağının çağımıza yönelik mesajı da bu olsa gerektir. Zira giderek artan ensest ilişkilerin bir ölçüde sözlü ve fiiili benzetmeler ve tesettürsüzlükten kaynaklandığından şüphe yoktur.
Genelde her fiilin oluşumuna bir sözün, bir davranışın veya bir örfün ortam hazırladığı düşünülürse, zıhâr’ın cinsel haramlar arasına alınışının gayesi daha iyi kavranılmış olur. Kur’ân’la açıklanan Zıhâr kefareti ile, ilgili olarak ileride özel bölümünde bilgi verilecektir.
Zıhar Yapılınca İlişki Dışındaki Cinsel Eylemler de Haram mıdır?
Bu ilkesel tutumun ayrıntılarında bazı görüş ayrılıkları bulunmaktadır. İlgili âyetteki “... onlarla temas etmeden önce ...” ifadesini genel anlamda cinsel yakınlaşmanın bütün aşamaları olarak yorumlayan Ebû Hanîfe, Evzâî ve Mâlik dokunma, öpme, kucaklama gibi bütün cinsel içerikli eylemlerin yasak kapsamına girdiği görüşündedir. Şu kadar var ki yapılması halinde tövbe gerektiren bu ön fiiller ayrı bir kefaret gerektirmez. Süfyan es-Sevrî, Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel’e göre ise birleşme dışındaki ön fiiller mubahtır.