Varaka B. Nevfel

Cahiliye döneminin kötülüklerinden kendini kurtarmaya çalışan, elle yapılmış putların insana fayda veremeyeceğini bekleyen, Hz. İbrahim'in dinini öğrenmeye çalışan ve Allah'a doğru şekilde kullukta bulunmak için çabalayanlardan bir tanesi de Varaka b. Nevfel'di. Bu yolda aldığı bilgiler ile bir peygamber geleceğini o da öğrenmiş ve gelecek olan bu peygamberi bekliyordu. 

Varaka b. Nevfel, annemiz Hz Hatice'nin amcasının oğludur. Ayrıca soyu da Kusay b. Kilab'da Peygamberimiz ile birleşir. Yani birkaç nesil öncesinden Peygamberimizin de akrabasıdır.

Varaka b. Nevfel, Cahiliye döneminde yaşamış ama cahiliye adetlerinden kendini korumaya çalışmış, taş ve ağaçlardan yontularak farklı şekiller verilen putların ilah olamayacağına inanmış ve bunu her fırsatta dile getirmiştir. 

Kureyş'in yılda bir defa bayramı olurdu. Bu bayramda bir araya gelirler ve putlara kurbanlar adayarak inançlarına bağlılıklarını göstermeye çalışırlardı. Bu şekilde ilahlarına kaşı görevlerini yerine getirdiklerine inanırlardı. 

Bir bayram günü yine herkes bir putun önünde toplanarak ona saygılarını gösteriyorlardı. Bu arada aralarında bir fısıltı yayılmaya başladı. Bir araya gelmişlerdi ancak aralarından yine dört kişi eksikti. Bunlar Varaka b. Nevfel, Zeyd b. Amr, Osman b. Huveyris ve Ubeydullah b. Cahş'tı. Bu dört kişiye göre, bu bayramın, putlara saygı için toplanmanın, onlara kurbanlar adamanın hiçbir anlamı yoktu. Onlar putlar adına kesilen kurbanların etinden dahi yemiyorlardı. Onlar da kendi aralarında konuşuyorlardı. 

– Nasıl olur, diyorlardı. Baksanıza kavminize! Nasıl olur da böyle bir şey yapabiliyorlar! İbrahim’in dinini bırakmış, hiçbir faydası olmayan bir taşın etrafında tavaf edip, işitip görmeyen, fayda veya zararı söz konusu olmayan puta temenna duruyorlar!..

Baş başa veren bu dört gönüllü, kavimlerinin bu hallerinden rahatsız ve onların yola gelmeyeceğine kanaat getirdikleri için Mekkelileri kendi hallerine bırakarak, başka beldelerde Hz. İbrahim’e ait Haniflikten eser bulabilmek için yollara koyulurlar.

Bu yolculuk esnasında Varaka b. Nevfel, Şam taraflarına yönelir. Sığındığı bir koyda Hrıstiyanlığı kabul eder ve Hristiyanlığı öğrenmeye başlar. Zamanının çoğunu artık Hristiyanlık eğitimi için geçirmektedir. Öğrendiği her yeni bilgi ile daha da coşuyor, aşkı ve iştiyakı şahlanıyor ve geçmişte geçirmiş olduğu boş günlerine yanıyordu. 

Varak artık çok şey öğrenmişti. Tevrat ve İncil’i daha iyi biliyor, İbrânî dilini rahatlıkla okuyup yazabiliyordu. Ancak okudukları arasında bir konu vardı ki, onun daha fazla dikkatini çekiyordu. Aklından çıkaramadığı bu konu, gelecek olan peygamberdi. Çünkü biliyordu ki yakında "Alemin Reisi" gelecek, insanlık yeniden onun arkasında manevi olarak saf bağlayacak ve ebedi kurtuluşa erecekti. Bu peygamberin geleceği günleri hayal ediyor ve ona tabi olduğunu düşünüyordu. 

Ancak zaman, dur durak bilmeden ilerliyor ve Varaka'yı her geçen gün ölüme bir adım daha yaklaştırıyordu. Manaya açık gözleri artık dünyayı zor görür hale gelmişti. Zaman o kadar hızlı akıyordu ki, Varaka'yı beklediğini göremeden bu gözlerin ebediyen kapanacağı endişesi sarmıştı. Ne yapabilirdi ki, beklemekten başka çaresi de yoktu. En azından bu bekleme süresini gelecek peygamberi anlatarak geçirebilirdi. O da böyle yaptı. Onu dinleyenlerden birisi de sevgili annemiz Hatice binti Huveylid idi. Varaka'dan dinledikleri onun için gelecek hayatında yoldaki işaretler olacaktı. 

Varaka endişe ile beklerken, Hz. Muhammed (s.a.v.), de içinde bulunduğu Mekke'deki cahiliye adetlerinden yüz çevirmiş ve kendini Hz. İbrahim'den kalan Hanif dini üzerine ibadete vermiştir. Kavminden habersiz zaman zaman Hira dağındaki Nur mağarasına çekiliyor ve orada rabbine ibadete ediyordu. Yine bu mağaraya ibadet için gittiği zamanlardan birisinde, gökyüzünü tamamen kaplayan bir melek gördü. Bu melek daha sonra onun yanına gelerek "oku" dedi. Hz. Muhammed

- Ben okuma bilmem.

dedi. Melek onu kavradı ve sıktı. Adeta kemikleri birbirine geçiyordu. Sonra bıraktı ve tekrar

- Oku.

dedi. Hz.  Muhammed yine

- ben okuma bilmem. 

dedi. Melek tekrar sıktı. Sanki kemikleri çıtırdıyordu. Bıraktı ve tekrar

- Oku. 

dedi. 

Hz. Muhammed yine

- Ben okuma bilmem. 

dedi. Üçüncü defadan sonra melek Alak Suresinin ilk beş ayeti olan "Yaratan rabbinin adıyla oku! O, insanı alaktan (asılıp tutunan zigottan) yaratmıştır. Oku! Kalemle (yazmayı) öğreten, (böylece) insana bilmediğini bildiren rabbin sonsuz kerem sahibidir." ayetlerini okudu. 

Bu olay üzerine Hz. Muhammed hemen eve gelmiştir. Geldiğinde zangır zangır titremektedir. Gelir gelmez hemen "beni örtün, beni örtün" demiştir. 

Bu yaşananlardan sonra Hz. Hatice, daha önce gelecek olan peygamberin hikayelerini dinlediği Varaka b. Nevfel'e gitmeyi ve durumu ona anlatmayı önerir. Varaka'ya giderler ve olup biteni anlatırlar. 

Varaka yıllardır hasretle beklediği peygamberi karşısında bulmuştur. Ömrünün son demlerinde daha İslam'a davet başlamadan önce o, aradığı peygamberi bulmuş ve ona inanmıştır. Henüz ortada inanılacak teşekkül etmiş bir din olmasa da o, gelecek peygambere inanmıştı zaten. Varaka anlatılanları dinledikten sonra, Hz. Hatice'ye “Yâ Hatice! O doğru sözlü bir insandır. Gördüğü, nübüvvetin ilk başlangıcında görülmesi gerekenlerdir. O'na gelen Namus-u Ekber ’dir. Hz. Musa’ya ve Hz. İsa ’ya (aleyhimesselâm) da o gelmiştir. Yakın zamanda O, peygamber olacaktır. Eğer o günlere yetişebilirsem, ben de O’na iman eder ve mutlaka muzahir olurum.” demiştir.