Peygamberimiz Hz. Muhammedin'in Hz. Hatice İle Evlenmesi

Hz Hatice, daha önce iki defa evlenmiş, iki kocası da vefat etmişlerdi. Bu eşlerinden kendisine miktarda mal mülk kalmış ve bu mal ile ticaret yapıyordu.

Kendisine sürekli bir evlilik teklifi geliyordu. Hem de Mekke'nin ileri gelenleri ve en zenginleri tarafından. Ancak o bunları kabul etmiyordu. Çünkü gelen tekliflerin bir çoğunun sermayeleri birleştirme ve daha çok zengin olma niyeti taşıdığını biliyordu. Kendisine evlenme teklif edenlerden bir tanesi de Ebu Cehil'di. Onu da reddetmiş ve kimseyle evlenmeyi düşünmediğini teklifte bulunan herkese göstermiş oluyordu.

Hz. Hatice, ticaretle uğraşıyor, kervanlar düzenliyor, yada düzenlenen kervanlardan bir tanesinde kendi mallarını da ticaret için gönderiyordu. Bu iş için adamlar tutuyor, ortaklıklar kuruyor ve o dönemin uluslararası ticaret şirketlerinden biri gibi çalışıyordu. Yine Şam'a gidecek biri hazırlanıyordu ve Hz. Hatice mallarının başında gidecek güvenilir birisini tutarak göndermek istiyordu. Peygamberimizin amcası Ebu Talib ise maddi sıkıntılardan dolayı bu fırsatı değerlendirmek istiyordu. Bu yüzden Peygamberimiz ile görüşüp bu görevi kabul ederse kendisinin tercih edileceğini söylemiştir. Peygamberimiz de kabul edince, Hz. Hatice ile görüşülür. Ebu Talib, bu görev için başkalarına iki deve verilirken Peygamberimiz için dört deve istemiştir. Hz. Hatice ise bu teklifi seve seve kabul etmiştir. Bu ticaret sayesinde Peygamberimiz ve Hz. Hatice yakından tanışmış oluyorlardı. 

Hz. Hatice yolculuk boyunca Peygamberimize yardımcı olması, daha da önemlisi olup biten her şeyi kendisine rapor etmesi için Meysere'yi göndermiştir. Bu yolculuk sırasında Meysere bazı esarengiz olaylara şahit olmuştur. Peygamberimizi takip eden bulut gibi... (Bu olayların ayrıntıları için tıklayınız.)

Meysere döner dönmez şahit olduğu her şeyi Hz. Hatice'ye anlatır. Hz. Hatice ise küçüklüğünden beri amcasının oğlu Varaka b. Nevfel'den gelecek bir peygamberin hikayesini dinliyordu. Anlaşmış olduğu Muhammed isimli bu kişide ise bildiği bir çok peygamberlik özellikleri görülüyordu. Meysere'nin anlattıkları ile bu konudaki düşünceleri daha da kesinleşmişti. Bu yüzden Muhammed ile daha yakın olmak istiyordu. Bunun en kolay ve yakınlığın en yüksek olduğu durum ise onunla evlenmeketi. Bu yüzden ve Hz. Muhammed'in yüksek meziyetlerinden dolayı Hz. Hatice, Hz. Muhammed ile evlenmek istemektedir. 

Hz. Hatice'nin bu düşünceleri sadece kendi içindeydi. Henüz hiç kimseye düşüncelerini açmamıştı ve bunu nasıl açıklayacağını, nasıl bir teklifte bulunacağını bilmiyordu.

Hz. Hatice'nin Evlilik Teklifi

Hz. Hatice'yi yakından tanıyan arkadaşı Nefise, Hz. Hatice'nin düşünceli halini ve ondaki değişimi fark etmişti. Bu yüzden bir gün Hz. Hatice'ye şöyle der:

- Sana ne oluyor, bu hâlin ne ey Hatice? Bugüne kadar hep seninle birlikte oldum, ama seni hiç bu kadar düşünceli görmedim!

Hatice önce konuyu Nefise'ye anlatma konusunda tereddüt eder ve bir süre susar. Ancak bir adım atmadan düşüncesini nasıl gerçekleştirebilir. Böyle hayırlı bir işte de bir adım atmak gerekir ki maksat hasıl olsun. Bu yüzden aklından geçenleri bir bir Nefise'ye anlatmaya başladı.

– Ey Nefîse! Şüphe yok ki ben, Abdullah oğlu Muhammed’de, başkalarında görmediğim bir üstünlük görüyorum. O, dosdoğru, sâdık ve emîn, şeref ve pâk bir nesep sahibi, insanın karşısına çıkabilecek en hayırlı insan. Üstüne üstlük O’nun için bir de, sürpriz ve güzel haberler var! Garip bir durum… Meysere’nin anlattıklarına bakınca... Rahibin anlattıklarını dinleyip çarşı-pazardaki gelişmelere şahit olunca... Şam’dan kervanla gelirken üstünde kendisini gölgeleyen bulutu seyrederken, kalbim neredeyse yerinden fırlayacak gibi oldu; inandım ki, bu ümmetin beklenen Nebi’si O’ndan başkası değil!

Nefîse, hâlâ meseleyi anlamaya çalışıyordu:

– İyi de, senin bu kadar sararıp solman ve sabahtan bu yana düşünceli bir hal almanla bunun ne alakası var, diye cevap verdi.

Hz. Hatice'nin daha açık konuşması gerekiyordu. O da şunları söyledi.

– O’nunla evlenmek suretiyle yollarımı birleştirmeyi umuyorum; ancak buna da nasıl nail olacağımı bilemiyorum.

Nefise durumu şimdi anlamıştı. Şöyle dedi:

– İzin verirsen, senin için ben, bir nabız tutarım!

Hz. Hatice heyecanlandı ve

– Eğer bunu yapabilirsen ey Nefîse, hiç gecikme, hemen yap, dedi.

Nefise, Hz. Haticenin yanından ayrıldı ve Peygamberimizi aramaya başladı. Kısa sürede nerede olduğunu öğrendi ve yanına gitti. Önce selam verdi ve ardından:

– Yâ Muhammed, diye seslendi,

Peygamberimiz adeti olduğu üzere tüm vücudu ile ona doğru döndü ve Nefise'yi dinlemeye başladı.

– Senin evlenmene engel olan ne, Sen niye evlenmiyorsun?

Peygamberimizin beklemediği bir soru sormuştu.

– Elimde evlenmek için imkânım yok ki.

Gerçekten de peygamberimizin elinde evlenecek kadar maddi imkan yoktu. Evlenmek bir çok sorumluluk demekti. Bu sorumlulukların bir çoğu da maddi olarak varlıklı olmayı gerektiriyordu. Nefise ise bu durumun bir problem olmadığını anlatmaya başladı

– Şayet Senin için bu durum problem olmaktan çıksa ve karşına, güzellik, mal, şeref ve Sana denklik itibariyle bir kıymet çıksa, müspet cevap vermez misin? diye sordu.

Nefise öyle konuşuyordu ki bir aday olduğu belli oluyordu. Bu durumu anlayan Peygamberimiz

- Peki kim bu? diye sordu.

- Hatice...

Peygamberimiz anlamıştı. Daha bir kaç gün önce onunla ticaret yapmış, oun kervanını Şam'a götürüp getirdiği Hatice'ydi bu. Ancak evlilik ticaret kadar kolay karar verilecek bir durum değildi. Bu yüzden şöyle dedi:

– Bu nasıl olacak ki.

Nefise'nin amacı bu işin nasıl olup olmayacağı değildi elbette. Onun asıl amacı bu işin olup olmayacağını anlamaktı. Bu yüzden duyduklarından sonra rahat bir nefes aldı. Çünkü duydukları olumlu cevaplar sayılırdı. Allah Resulü olmaz dememiş, nasıl olabilir, demişti. Bundan sonrası kolaydı artık.

– Sen, onu bana bırak. Ben hallederim, deyiverdi.

Peygamberimiz cevap vermedi. Nefise de sükut ikrardandır mantığıyla, hemen oradan ayrılıp Hatice'nin yanına döndü. Konuşulanları bir bir anlattı ve Hatice de rahat bir nefes aldı duyduklarıyla. 

Gelen cevap olumlu olunca, Hz. Hatice bu teklifin arkasındaki sebepleri de açıkça anlattığı bir haber daha gönderdi. Şunları söylüyordu.

– Ey amcamın oğlu! Şüphesiz ben, aramızdaki akrabalık bağlarının yakınlığından, Senin, kavmin arasındaki eşsiz konumundan, güzel ahlakın ve emanete riayetinden ve sözündeki doğruluktan dolayı Sana talip oldum. Amcalarına söyle de, işlerin tedviri için devreye girsinler!

Bu sözleri ile Peygamberimize hayranlığını açıkça dile getiriyordu.

Peygamberimiz de bu tekliften sonra hemen amcası Ebu Talib'in yanına gitti ve Nefise ile aralarında geçen konuşmayı anlattı.

Ebu Talib'in gözünde yeğeni çok değerliydi ama teklif gelen Hatice de yabana atılacak birisi değildi. İzzet ve onuru ile yaşadığı bir hayatı vardı. Şeref ve nesep yönüyle de Mekke'nin en önde gelenlerinden birisiydi. Ebu Talib, yeğeninin de bu işe sıcak baktığını anlamıştı. Bu yüzden neden olmasın diye düşündü. 

Peygamberimiz ile Hz. Hatice'nin Nikahı

Uzun yıllar sürecek, mutlu ve acı günlerde hep beraber olunacak, kendilerinden sonra en hayırlı nesil olarak devam edecek evlatların doğacağı kutlu bir yuvanın temelleri atılıyordu. Bir gün Peygamberimizin amcaları Ebu Talib, Abbas ve Hamza, Hz. Hatice'yi istemek üzere gittiler. Evlenecek kişiler bu işe gönüllü olsalar bile, büyüklerin de gönlünün alınması ve bu işi onaylamaları gerekiyordu. Bununla da kalmayıp aileler arasında yapılması gereken merasimlerin yapılması ve bir velimeyle her herkese duyurulması gerekiyordu. İlk olarak Ebu Talib konuşmaya başladı:

– Bizi, İbrahim neslinden ve İsmail soyundan kılan Allah’a hamd olsun! Hasep ve nesep itibariyle bizi, insanların hizmetine adayan, evine hizmetle bizi şereflendiren, Harem’e hizmetle serfirâz kılan; bizim için evini, insanların yönelip emniyet solukladığı bir mekana çeviren ve bizi, insanlar hakkında hüküm vermekle öne geçiren şüphesiz O’dur. Kardeşimin oğlu Muhammed’e gelince O, Abdullah’ın oğlu Muhammed’dir. Onunla kim boy ölçüşmeye kalkışsa, mutlaka Muhammed, üstün gelir. Mal ve mülk itibariyle pek bir varlığı olmasa da şeref, asalet, şecaat, cesaret, akıl ve fazilet yönüyle herkesten üstündür O. Zaten mal ve mülk de, kaybolan bir gölge gibidir; emanettir ve kalıcı olamaz. Ancak şu var ki, gelecek itibariyle O’nun hakkında büyük haberler, herkesi hayran bırakacak yenilikler var! O sizden, kerimeniz olan Hatice’yi talep etmektedir. Mehir olarak da ona, bir kısmı peşin bir kısmı da sonradan ödenmek üzere on iki ûkiyye ve bir neşş takdir etmektedir. (Bugünkü şartlarda bu miktar, 1600 gram gümüş karşılığı bir değere tekabül etmektedir. )

Bu sözler karşısında kız tarafının da söylemesi gereken sözler vardı. Bunun için Hatice validemizin babası Ficar Savaşlarında vefat ettiği için amcası Amr ibn Esed de Hz. Hatice'nin faziletlerini anlatan bir konuşma yaptı:

– Senin de zikrettiğin gibi, saydığın hususlarda bizi insanlara üstün kılan Allah’a hamd olsun! Şüphe yok ki bizler, Arap’ın önde gelenleri ve efendileriyiz. Sizler de öyle… Araplardan hiç kimse, sizin faziletinizi inkar edip şeref ve iftihar noktalarınızı yok sayamaz. Sizinle aynı kökten gelme ve müşterek şerefimizin adına sizler şahit olun ki ben, -ey Kureyş topluluğu- Huveylid kızı Hatice’yi, zikredilen mehir mukabilinde Abdullah’ın oğlu Muhammed’e nikahladım.

İşin sorumluluğunu üzerinde hisseden Ebû Tâlib, mecliste bulunan diğer akrabalardan da aynı ikrarı duymak istiyordu. Bunun için:

– İstiyorum ki bu kabule, diğer amcalar da iştirak etsin, dedi.

Bunun üzerine orada bulunan Hz. Hatice'nin diğer bir amcası sözü aldı ve:

– Sizler de şahid olun ki ey Kureyş, bizler, Abdullah’ın oğlu Muhammed’e Huveylid’in kızı Hatice’yi nikahladık, diyerek aynı hükmü yeniden seslendirmiş oldular.

Genel kabul gören merasimler de tamamlanmış; artık iş velimeye kalmıştı. Derken, koyunlar kesilip develer boğazlanmış ve düğün-dernek için bir de meclis tertip edilmişti. Böylelikle, 25 yıl sürecek zor; ama huzur dolu bir evlilik hayatı başlamış oluyordu.

Beri tarafta, zamanın ağır şartları altında zor günler yaşayan Ebû Tâlib’in sevincine de diyecek yoktu; bir kenara çekilmiş ve yeğenine böyle bir kapı aralayan Allah’a, içtenlikle hamd ediyordu. Sevinen sadece Ebû Tâlib değildi elbette; Mekkeliler bu birlikteliği o kadar içtenlikle onaylamışlardı ki, duygularını şiirin diliyle ortaya koyacak ve yapılan işteki isabeti birbirlerine haykıracaklardı.

Ancak o gün, hiç kimsenin sevinci, Hz. Hatice’ninkine denk olamazdı. O’nu o kadar yakından takip ediyordu ki, düğünlerine, artık ayrılmaz bir parçası olan kocası Muhammedü’l-Emîn’in süt annesi Halîme-i Sa’diye’yi de davet etmiş; böylelikle, yetim büyüyen süt yavrusunun mutluluğunu onunla da paylaşmak istemişti. Sevinci, cömertliğine gölge düşürmeyecek ve yapması gerekeni unutturmayacaktı. Sabah ayrılıp giderken Halîme’nin yanında, sütünü verdiği Abdullah’ın oğlu Muhammed’in kerim hatırına mukabil, bahtiyar Hatice tarafından hediye edilen kırk baş koyun da.

Birkaç gün; Amca Ebû Tâlib’in evinde kaldıktan sonra artık, Hatice validemizin yeğeni olan Hakîm İbn Hizâm’dan alınan yeni eve yerleşecekler ve böylelikle, vahiy geleceği zamana kadar 15 yıl süren, herkese örnek, yeni bir hayat başlayacaktı.

Muhammedü’l-Emîn, bundan böyle herkese örnek bir aile reisiydi. Yeri geldiğinde, ev işlerinde hanımına yardım ediyor, çoğu zaman kendi ihtiyaçlarını bizzat kendisi karşılıyor ve böylelikle, karşılıklı saygı ve sevginin esas olduğu mutlu ve örnek bir yuva inşa ediliyordu.

Bunu yapacak imkanı olmasına rağmen Hz. Hatice, kocasına bizzat kendisi hizmet edebilmek için ev işlerini hizmetçi veya adamlarına bırakmıyor, bütün bunları bir ibadet neşvesi içinde yürütüyordu. O’nun hoşnutluğuna kendini öylesine adamış, O’na öylesine kendini vakfetmişti ki, kılının bile incinmesinden rahatsızlık duyuyor ve O’nu rahatsız edici en küçük bir hareketinin olmaması için azami gayret gösteriyordu.