Osman Gazi

[h5p id="1"]

I. Osman, Osman Gazi, Osman Bey, Osman Han, Fahrüddin ve Osmancık olarak bilinmektedir. Bu isimlerden Osman Bey عثمان باک, Osmanlı Türkçesi; Osman Gazi, Türkmence’dir. Osmanlı Beyliği ve Osmanlı Hanedanı'nın kurucusu ve beyliğin ilk padişahı olan Türk hükümdardır. Dedesi Süleyman Şah (Bazı kaynaklara göre Gündüz Alp), büyükannesi Hayme Hatun (Süleyman Şah'ın eşi), babası Ertuğrul Gazi ve annesi Halime (Haime) Hanım'dır.

Osman Gazi'nin Hayatı

Osmanlı Devleti'nin kurucusu olan Osman Gazi 1258'de Söğüt'te doğmuştur. Babası Ertuğrul Gazi, annesi Hayme Hatun'dur.

Osman Bey’in hayatına dair çok fazla kesin bilgi bulunmamaktadır. Hayatı, soyu ve dönemi hakkındaki en eski kaynaklar vefatından yaklaşık 100 yıl sonra yazılmıştır. Yine de bu kaynaklara dayanarak Osman Gazi’nin hayatını ele almaya çalışacağız.

Bazı tarihçilere göre, Osman Gazi'nin yaşam ve savaşları tarihsellikten çok, masalsı destansı bir anlatım içinde, halk söylentileri, ermişlik öyküleri ve mitolojik söylemlerlle renklendirilmiştir.

Babası Ertuğrul Gazi, Oğuz Türklerinin Bozok boyunun Kayı kolundan olan bir obanın başkanıdır. Bu oba Türklerin ata yurdu olan Orta Asya’dan Batı Anadolu’ya kadar gelmiş ve Söğüt ve Domaniç’e yerleşmişlerdir. Osman Gazi, babası Söğüt’e geldikten sonra doğmuştur.

Osman Gazi, en küçük kardeştir ama hal hareket ve tavırlarında çevresindekileri kendisine uyduran yönetici ruhlu birisidir.

Osman Gazi Hangi Boydandır?

Osman Gazi ve babası Ertuğrul Gazi’nin bağlı bulundukları boyun hangisi olduğu konusu tartışmalıdır. Kayı boyu 11. yüzyılda diğer Oğuz boyları gibi büyük kitleler halinde Anadolu’ya gelmiş ve küçük gruplar halinde ülkenin çeşitli bölgelerine yerleşmiştir. Hânedan kuran diğer Türk boyları gibi Osmanlılar, Kayı damgasını bir egemenlik sembolü olarak sikkelerinde ve önemli eşyalarında kullanmışlardır.

Burada bu konuyla ilgili tartışmaları ve ortaya konulan farklı görüşleri aktarmak istiyorum.

Osmanlı Hanedanın, Kayı boyuna nispet edilmesini gösteren bir çok vesikaya rağmen, Paul Wittek, Osmanlı hânedanının Kayı aşiretiyle ilgisi olmadığı tezini savunmaktadır; Osman Gazi’yi Oğuz Han’a bağlayan soy kütüğünün hânedan siyaseti etkisiyle II. Murad döneminde ortaya çıktığını vurgular. 1380’lerde küçümseme amacıyla Kadı Burhâneddin, Osman Gazi’nin bir kayıkçı oğlu (Kayıg boyu kelimesinden) olduğunu söylemiştir. Timur da aynı şekilde, Yıldırım Bayezid’e bir mektubunda Osmanlı sultanına bir kayıkçı Türkmen soyundan geldiği gerekçesiyle hakaret etmek istemiştir. Osmanlı hânedanın soyu meselesi Timur’dan sonra oğlu Şâhruh zamanında ise diplomatik bir tartışma haline gelmiştir.

Timur, Anadolu’dan ayrılmadan önce Osmanlı çelebi sultanlar dahil bütün beylere birer yarlık vererek egemenliklerini tasdik etmişti. Oğlu Şâhruh karşıtlarını bertaraf edip tahta yerleşince I. Mehmed ve II. Murad’a ferman ve hil‘atler göndererek kendisine bağımlılıklarını göstermelerini istemiş, Osmanlı sarayı bu baskı ve tehdit karşısında ciddi bir kaygıya düşmüştü. Saraya yakın Yazıcıoğlu ailesinden Ali, o zaman Târîh-i Âl-i Selçuk’unda Osman’ı Kayı’ya bağlayan soy kütüğünü koymuş ve Osman’ın Oğuz Han’ın büyük oğlu Gün Han’ın oğlu Kayı’nın soyundan geldiğini ileri sürerek Timur ve Şâhruh’un üstünlük iddiasını çürütmek istemiştir.

Bu Oğuznâme’ye göre Oğuz Han yirmi dört boy arasında egemenlik kavgası olmaması için töre koymuş, her birinin mansıbını, nişan ve damgasını tayin etmiştir. Oğuz’un öncelik verdiği oğlu Gün Han’dır. Ona bağlı boylar başta Kayı olmak üzere Bayat, Alkaevli, Karaevli’dir. Kayı’nın damgası “IYI”dır. Oğuz Han’ın kendisinden sonra töre gereği Kayı hanlar hanı olmuştur.

Âşıkpaşazâde, Târih’inde (s. 92) Osman’ın soy kütüğünü Oğuz Han’a kadar götürür. Bu soy kütüğü Yazıcıoğlu tarafından Reşîdüddin’in Câmiʿu’t-tevârîḫ’indeki Oğuz faslından alınmıştır. Osmanlı sultanları bundan sonra bu teoriyi hararetle benimsemiş ve bir Oğuzculuk geleneği yerleşmiştir. 

Diğer tarafatan Osman Gazi’yi bir çoban olarak tasvir edenler de vardır. Ancak bu pek tutarlı bir iddia değildir.  Osman Gazi, Söğüt’te ona bağlı bir Türkmen boyundan gelmiş olabilir. Aslında, uçta Türkmenler’i ve gelen “garip”leri (yerini yurdunu terketmiş) gazâ savaşları için örgütleyen subaşılardan bir alp gazi idi. Bu alp subaşılarından XIII. yüzyıl sonlarına doğru Eflâkî ve 1330’da Âşık Paşa söz etmektedir. Osman’ın çağdaşı Bizanslı Pachymeres de onu Kastamonu uç beyi emîrü’l-ümerâ Çobanoğulları’na bağlı bir sınır savaşçısı olarak tanıtır. Eserini 840’ta (1436) kaleme alan Yazıcıoğlu Ali, Osman’ın dedesinin adını Gökalp olarak verir ve Sultan I. Alâeddin Keykubad’ın ucun idaresini Kayı boyundan Çoban’a (Kastamonu’da Emîr Hüsâmeddin Çoban) ve Kayı beylerinden Ertuğrul, Gündüz Alp ve Gökalp’e havale ettiğini yazar.

Farklı kaynaklarda Osman Gazi’nin soyu şu şekilde geçmektedir.

1465’te kaleme alınan Düstûrnâme-i Enverî’de Oğuznâme kullanılarak Osman’ın şeceresi şöyle verilir: Gazan, Mîr Süleyman Alp, Şahmelik, Gündüz Alp ve Gökalp, Gündüz Alp oğlu Ertuğrul ve onun oğlu Osman.

Şükrullah’ın Behcetü’t-tevârîḫ’ine göre Osman’ın soy kütüğü Oğuz, Gökalp, Kızıl Boğa, Kayaalp, Süleyman Şah, Ertuğrul şeklindedir.

Karamânî Mehmed Paşa ise Oğuz Han, Kayık Alp, Sarkuk Alp, Gökalp, Gündüz Alp, Ertuğrul rivayetini benimser

 Âşıkpaşazâde’de Oğuz, Gökalp, Basuk, Kayaalp, Süleyman Şah, Ertuğrul silsilesi bulunur. Neşrî’de soy kütüğü Süleyman Şah ve onun oğulları Sungur Tekin, Ertuğrul, Güdoğdu, Dündar olarak verilir. Ertuğrul’un üç oğlu Saru Yatı, Osman ve Gündüz’dür.

Bu kaynakların arasındaki Düstûrnâme farklı bir soy kütüğüyle dikkat çekmektedir. Buna göre, Ertuğrul’un babası Gündüz Alp, onun babası Şahmelik, onun babası Mîr Süleyman Alp’tir. Mîr Süleyman Alp diğerlerinde Süleyman Şah olmuştur.

Osman Gazi'nin Kişiliği

Osman Gazi uzun boylu, yuvarlak yüzlü, esmer tenli, ela gözlü ve kalın kaşlıydı. Omuzları arası oldukça geniş, vücudunun belden yukarı kısmı aşağı kısmına oranla daha uzundu. Başına kırmızı çuhadan yapılmış Çağatay tarzında Horasan tacı giyerdi. İç ve dış elbiseleri geniş yenliydi.  Ata binmekte, kılıç kullanmakta ve savaşmakta çok ustaydı.

Osman Gazi değerli bir devlet adamıydı. Dürüst, tedbirli, cesur, cömert ve adaletliydi. Fakirlere yedirip, giydirmeyi çok severdi. Üzerindeki elbiseye kim biraz dikkatlice baksa, hemen çıkartıp ona hediye ederdi. Her ikindi vakti kendi evinde kim varsa onlara ziyafet verirdi.

Osman Gazi'nin Evliliği

Osman Gazi’nin bir diğer eşi de, 1281 yılında 23 yaşında iken evlendiği, Şeyh Edabali’nin kızı Malhun Hatun’dur.  Bu evliliği rüyası bölümünde ayrıntılı olarak anlatılacak. Malhun Hatun, Osman Gazi’den sonra tahta geçecek olan Orhan Gazi’nin annesidir.

Osman Gazi'nin Çocukları

Orhan Bey (1281 - 1362)

Pazarlı Bey (1285 - 1311)

Çoban Bey (1283 - 1337)

Hamid Bey (1288 - 1329)

Alaeddin Bey (1282 - 1331)

Melik Bey (1290 - 1366)

Savcı Bey (1294 - 1325)

Şehzade Ertuğrul (1300 - ?)

Fatma Hatun (1284 - 1347)

Osman Gazi'nin Rüyası

Osman Gazi, Ahi Şeyhlerinden Edebali'nin görüşlerine değer verir ve ona saygı duyardı. Sık sık Şeyh Edebali'nin Eskişehir Sultanönü'ndeki Dergahına gider ve misafir kalırdı.

Osman Gazi bir gece Şeyh Edebali'nin dergahında misafirken, bir rüya gördü. Sabah olunca hemen Şeyh Edebali'ye koşup, ona şöyle dedi: 
"Şeyhim, rüyama girdiniz. Göğsünüzden bir ay çıktı. Yükseldi, yükseldi, sonra benim koynuma girdi. Göbeğimden bir ağaç büyümeye başladı. Büyüdü, yeşillendi. Dal, budak saldı. Dallarının gölgesi bütün dünyayı tuttu. Rüyam ne manaya gelir.

Şeyh, bir süre sustuktan sonra ona şöyle dedi:
"Müjdeler olsun ey Osman! Hak Teala, sana ve senin evladına saltanat verdi. Bütün dünya, evladının himayesinde olacak, kızımda sana eş olacak."

Bu olaydan sonra Şeyh, kızı Bala Hatun'u Osman Bey'e verdi.

Osman Gazi'nin Son Yılları ve Vefatı

Osman Gazi, son yıllarında yaşlılık ve gut hastalığı sebebiyle beyliğin idaresini Oğlu Orhan Bey’e bırakmıştır.

Osman Gazi’nin ölüm tarihi ile ilgili farklı bilgiler mevcuttur. 1320’den sonraki tarihi bilgilerde Osman Bey’den bahsedilmemektedir. Bu ölüm tarihi hakkında bir ipucu sayılır. Tarihçilerden Ruhi Çelebi 1320’de, Oruç Bey 1327’de, Necdet Sakaoğlu ise 1324’de vefat ettiğini bildirmektedir.

Osman Gazi’nin vefat yılını tespit için Asporça Hatun ve Mekece vakfiyelerine de bakılabilir. Bu vakfiyelerden birincisinde Osman Gazi, hayatta, ikincisinde ise vefat etmiştir. Buna göre Osman Gazi, 1324 yılında vefat etmiştir.

Osman Gazi, hicri yıl hesabına göre 69 yılında vefat etmiş ve yirmi yedi yıl hükümdarlık yapmıştır. Bu durumda doğum tarihi de 1257 olmuş olur.

Osman Bey’in nerede öldüğü konusu da tartışmalıdır. Söğüt’te vefat etmiş olma olasılığı yüksektir. Osman Bey vefat etmeden önce Bursa’nın fethedildiğini ve Bursa’da öldüğünü iddia edenler de vardır. Ancak Bursa’nın Orhan Gazi tarafından fethedildiği konusunda tarihçiler fikir birliği etmişlerdir.

Osman Gazi'nin önce Söğüt'te babası Ertuğrul'un türbesine gömüldüğü,Bursa'nın fethinden sonra ise oradan alınıp Bursa kalesindeki Osmaniye Meydanı'nda bulunan Gümüşlü Kümbet'e (Aya Elia) gömüldüğü kabul edilmektedir.

Osman Gazi'nin Türbesi

Osman Gazi'nin Türbesi

Osman Gazi vasiyeti gereği hisarda Tophane’de “Manastırda kubbenin altında” defnettiler. Gümüşlü kubbe denilen manastır 1271 (M. 1855) depreminde yıkılınca 1280’de (M. 1863) şimdiki sade türbe Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılmıştır.

Aşağıdaki haritadan Osman Gazi'nin türbesinin yerini tam olarak görebilirsiniz.

Osman Gazi Türbesi'nin tam adresi: Osmangazi Mahallesi, Yiğitler Cd. No:4, 16040 Osmangazi/Bursa

Osman Gazi'nin Bıraktıkları

Bir çok fetih gerçekleştiren, ganimetler alan Osman Bey vefat ettiğinde hiç altını ve akçası bulunmamıştır. Şahsi eşya olarak geriye bıraktığı mal varlığı şunlardı: Bir at zırhı, bir çift çizme, birkaç tane sancak, bir kılıç, bir mızrak, bir tirkeş, birkaç at, üç sürü koyun, tuzluk ve kaşıklık.

Osman Gazi Döneminde Osmanlı Toprakları

Devlet olarak bakıldığında ise Osman Gazi’nin, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 km² olarak devraldığı Osmanlı toprağını, oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 km² olarak devrettiği hesaplanmıştır.

Osman Gazi'nin Vasiyeti

Osman Gazi, oğlu Orhan Gazi'ye şu şekilde öğüt vermiştir.

“Oğul! Biricik vasıyetim şudur ki, Allâh buyruğundan başka bir iş işleme! Bilmediğini ehlinden sorup öğren! İyice öğrenmediğin bir şeyi yapmaya kalkışma! Askerlerine in’âm ve ihsânını eksik eyleme! Bil ki insan, ihsânın kuludur. Oğul! Dîn işlerini her şeyden öne al! Çünkü bir farzın yerine getirilmesini sağlamak, dîn ve devletin güçlenmesine sebep olur! Bunun için ulemâya hürmette ve onların hakkına riâyette kusûr etme ki, şerîat işleri düzgün yürüsün! Nerede bir ilim ehli duyarsan, ona rağbet et; ikbâl ve yumuşaklık göster!

Ancak dînî gayreti olmayanları, sefih hayat yaşayanları ve tecrübe edilmeyen kimseleri, sakın devlet işine yaklaştırma! Zîrâ yaradanından korkmayan, yaradılanlara merhamet etmez! Zulüm ve bid’atlerden son derece uzak dur ki, seni yıkılışa sürüklemesin!.. Bil ki bizim mesleğimiz, Allâh yoludur ve maksadımız da O’nun dînini yaymaktır. Bizim dâvâmız, kuru bir kavga ve cihangirlik dâvâsı değil, “i’lâ-yı kelimetullâh”dır, yâni Allâh’ın dînini yüceltmekdir!. Cihâdı terketmeyerek rûhumu şâd et!..

Oğul! Benim hânedânımdan her kim doğru yoldan ve adâletten ayrılırsa, mahşer günü Peygamberimiz’in (s.a.v.) şefâatinden mahrûm kalsın!.. Oğul! Allâh -celle celâlühû- rızâsı için devlet hizmetlerinde ömrünü tüketen sâdık adamlarına dâimâ vefâkâr ol! Onları gözet! Vefatlarından sonra da onların âilelerini koru! Devlete mânen güç veren fazîlet sahibi sâlih âlimlere hürmet, ikrâm ve ihsânda bulun.

Diğer bir ülkede olgun bir âlimin, bir ârifin, bir velînin bulunduğunu duyarsan, onu nezâket ve tâzimle memleketine dâvet et! Dîn ve devlet işleri, onların bereket ve himmetleri ile istikâmetlensin! Sakın orduna ve zenginliğine mağrûr olma! Benim şu hâlimden ibret al ki, şu anda güçsüz bir karınca gibiyim. Hiç lâyık olmadan, Allâh -celle celâlühû-’nun birçok lutuflarına mazhar oldum!.. Sen de benim yolumdan yürü!. Allâh’ın ve kullarının hakkını gözet! Beytülmaldeki gelirin ile kanâat et! Devletin zarûrî ihtiyaçlarının dışında sarfiyatta bulunma! Senden sonra gelecek nesil, seni kendilerine örnek alsın! Zulme meydan verme! Dâimâ adâlet ve insaf üzere ol! Her türlü işinde Allâh’a sığın, O’ndan yardım iste ve O’na ilticâ et!.”

Osman Gazi'nin Siyasi Hayatı

1281 yılında babası Ertuğrul Bey 90 yaşlarında iken vefat etmiştir. Her ne kaynaklarda farklı tarihler olsa da genel kabule göre, Osman Gazi, 1281 yılında Söğüt'te Kayı Boyu'nun yönetimine geçtiğinde henüz 23 yaşındadır. 

Osman Gazi'nin Beyliğin Başına Geçmesi

Ertuğrul Bey’in vefatından sonra Beyliğin başına geçecek olan kişinin belirlenmesi çok kolay olmamıştır. Bu dönemde Osman Gazi ve yakınları arasında adeta taht mücadelesi yaşanmıştır. Bu konuda tarihçilerin çoğu hemfikir iken konunun ayrıntıları konusunda ise çok farklı bilgiler ve anlatımlar mevcuttur. Bu yüzden bu mücadelenin kimlerle nasıl olduğu ve ne kadar sürdüğü kesin bir şekilde belli değildir.

Bir görüşe göre Osman Gazi, Amcası Dündar Bey ile mücadele etmiştir. Başka bir anlatım olan Hacı Bektaş’ın anlatımına göre ise önce amca Aydoğmuş sonra babası Ertuğrul Bey, beyliğin başına geçmişlerdir. Daha sonra da küçük amca Gündüz Alp, Kayı beyi olmuştur. Bu dönemde Osman Gazi çevresindeki aşiret yiğitleri ile Bizans topraklarına akınlar düzenlemiştir. Bursa Tekfuru da Selçuklu Sultanı’na bu akınlardan dolayı şikayette bulunmuştur. Bu yüzden Gündüz Alp Osman Bey’i yakalayıp yanındaki yiğitleri ile birlikte Konya’ya göndermiştir. Ancak Sultan, Osman Gazi’yi beğenmiş ve Hacı Bektaş’a göndermiştir. Hacı Bektaş da Osman Gazi’ye değer vermiş onun başın tülbentini sarmış ve Sultan’a Osman Gazi’yi öven bir mektup yazmıştır. Bunun üzerine Selçuklu Sultanı, Osman Gazi’ye makam vermiş, Söğüt’e gönderdikten sonra da arkasından “altın başlı sancak” ve mehter göndermiştir. Osman Gazi bu şekilde beyliğin başına geçmiştir.

Sonuç olarak bu mücadeleler hakkında yine de kesin bilgi mevcut değildir.

Osman Gazi'nin Bağımsızlığını İlan Etmesi

Osman Bey, 1299 yılında artık uç beyliği olmaktan çıkıp yerleşmiş oldukları Söğüt ve Domaniç’te bağımsız bir beylik olduklarını ilan etmiştir. Doğudaki Moğol istilalarından kaçan Müslümanlar da gelip Osmanlı Beyliğine sığınmışlardır. Bu durum beyliğin siyasi ve askeri gücünü arttırmıştır.

Aynı dönemde batıdaki Doğu Roma İmparatorluğu’nda karışıklıklar yaşanmakta, doğudaki Selçuklu Devleti ise yıkılma sürecine girmiştir. Bu durumdan yararlanarak Osman Bey Anadolu ve Doğu Roma’nın hakimi konumuna gelmiştir.

Vefat ettiğinde Eskişehir ve Bursa arasındaki toprakların sahibi İznik ve Bursa ise ablukası altındaydı.

Osman Bey'in Savaşları

Osman Bey bir uç beyi olarak başlattığı gaza ve fetih hareketlerine bağımsız bir beylik olduğu dönemde ve Osmanlı Devleti'nin temellerini atıp kurduktan sonra da devam etmiştir. Bu bağlamda özellikle yerel ve merkezi Bizans güçleri ile bir çok mücadeleye girmiştir. Şimdi bu savaşları inceleyelim.

Bitinya Bölgesinde Genişleme

Osman Gazi, 1280'lerden 1300'e kadar uzayan yaklaşık 20 yıllık Osmanlı devletinin doğuş süreci döneminde toplumsal düzeni çok karışı olan Bitinya bölgesinde yani günümüzdeki Bursa-Bilecik-İznik bölgesinde adını duyurmak ve küçük uç beyliğini güçlendirmek için yerel çatışmalara girmiştir. Öncelikle bu çatışmalardan bahsedelim.

Ermenibeli Muharebesi

Osman Gazi, ilk olarak 1283'de İnegöl tekfuru Nikola ile "Ermenibeli Muharebesi"ni yapmıştır. Bu savaşı kaybetmiştir. Bu savaşta, yeğeni Bay Hoca şehit olmuştur.

Kulaca Hisar Baskını

1284'de ise 300 kişilik bir güçle İnegöl yakınlarındaki Emirdağı eteklerinde bulunan "Kulaca Hisar"'a baskını düzenlemiş ve bu kaleyi ele geçirmiştir. Bu Osmanlıların ilk kale fethidir.

Domaniç Muharebesi

1286'de ise Osman Bey ile Bizanslı İnegöl Tekfuru ile Karacahisar (Malachiya) Tekfuru'nun güçlerini birleştirerek oluşturdukları yerel kuvvetler arasında Ekizce mevkiinde "Domaniç Muharebesi" yapılmıştır. Osman Bey bu muharebeyi de kazanmıştır ama kardeşi Saruhan (bazı kaynaklara göre Gündüz Alp) bu muharebede şehit düşmüştür.

Bu galibiyet sonunda Karacahisar Osman Bey’in eline geçmiştir. Bundan sonra Osman Gazi, müttefikleri ile birlikte akınlar yapmaya devam etmiştir. Mudurnu yakınlarındaki Samsa Çavuş ve kardeşi Satılmış, Harmankaya (Priminos) Tekfuru Köse Mihal ile güçlerini birleştirerek Sakarya Nehri vadisinde Sorkun, Taraklı Yenicesi ve Göynük taraflarına akınlar yapmışlardır.

Oyun İçinde Oyun

Belekona (Bilecik) Tekfuru, Osman Gazi’nin bu yükselişinden rahatsız olmuştur. Osman Gazi’ye bir tuzak hazırlamak ister. Bunun için oğlunun düğününe Osman Gazi’yi de davet eder. Ancak Osman Gazi’nin dostu olmakla birlikte Bilecik Tekfuru’nun da düşmanı olan Harmankaya Tekfuru, bu tuzağı Osman Gazi’ye haber vermiştir. Sonrada beraber “Oyun İçinde Oyun” diye isimlendirdikleri bir tuzak kurmuşlardır. Buna göre Osman Gazi, kırk yiğidine kadın giysileri giydirerek Bilecik kalesine sokmuştur. Diğer taraftan keçelere bürünen bir grup da öküz sürüsünün içinde kaleye girmiş ve diğerlerine destek olmuşlardır. Bu şekilde Bilecik kalesini ele geçirmişlerdir.

Aynı dönemde (1298-1299 yıllarında) Turgut Alp İnegöl kalesinin kuşatmış ve bu kalenin de Osmanlı beyliği eline geçmesini sağlamıştır.

Köprühisar ve İznik’in Alınması

Köprühisar beylik güçleri tarafından ele geçirilmiştir. Bu dönemde asıl hedef önemli bir Bizans şehri olan İznik’dir. Çünkü İznik o dönemde stratejik bir öneme sahiptir. Bu yüzden İznik Şehrinin karşısında buluna, İznik Gölünün batı tarafına Yenişehir kurulmuştur. Osman Bey Yenişehir'i beylik merkezi yapmıştır.

Bizans merkezi güçleri ile de mücadeleler

1299 yılına kadar Osman Gazi ve Alpleri, yerel Bizans milis güçleri ile mücadele etmişlerdir. Bu tarihe kadar Bizans Merkezi güçleri ile karşılaşmamışlardır. Ancak Bizans İmparatoru II. Andronikos Türkmen Beyliklerinin tehdit oluşturduğunu anlamış ve Mihail komutasında bir Bizans ordusunu Menderes Magnesia’sı mevkiine göndermiştir. Ancak bu ordu Türkmenler karşısında mağlup olmuş ve Bizans komutanı kaçarak esir düşmekten kurtulmuştur.

Bafeus Muharebesi / Çobankale Muharebesi

Bu olaydan birkaç hafta sonra 17 Temmuz 1302’de Bizans Bursa Valisi, bölgedeki Orhaneli, Kite ve Kestel tekfurlarının yerel kuvvetleri ile Kostantinapolis’ten gönderilen paralı askerlerden oluşan bir birlikle İznik’i geri almak için harekete geçmişlerdir. Osman Bey’in ise gelen askerlerden ve gemiden indiklerinden haberi olmuştur. Osman Bey’in komutasındaki 5000 kişilik birlik Yalakdova’ya hızla inmişler ve saldırıya geçmişlerdir. İki ordu İzmit Körfezinin güney kıyı ovasında savaşmışlardır. Baskın sebebiyle Bizans birlikleri paniklemişlerdir. Tekrar toparlanma fırsatı da bulamayıp düzensiz şekilde geri çekilmişlerdir. Bu şekilde Osman Bey, bu savaşı galip bitirmiştir. Yerel Bizans askerleri İzmit’e, Merkez birlikleri ise gemilere binerek Kostantinopolis’e kaçmışlardır.

Bu savaşın ismi bazı kaynaklarda “Bafeus Muharebesi”, bazı kaynaklarda da “Çobankale Muharebesi” , bazı kaynaklarda ise “Koyunhisar Maharebesi” adı verilmektedir.

Bu savaş Osmanlı Beyliği ile düzenli Merkezi Bizans Ordusu ile arasında gerçekleşen ilk savaştır. Bu muharebede Osman Bey'in yeğeni Aydoğdu şehit olmuştur.

Bu savaştan sonra Marmara Denizi’nin güney kıyıları savunmasız kalınca Osman Bey Kite Hisarı, Orhaneli ve Alyos Adası’nı ele geçirmiştir. Daha sonra da Edremit’e kadar Osman Bey’in önü açılmıştır. Bu bölgedeki kırsal bölgelere akınlar düzenlenmiştir. Bu yüzden Rum köylüleri bu bölgeden göç etmeye başlamıştır.

Bursa Kuşatması

1308 yılında fetih hareketleri tekrar başlamış ve Karahisar ele geçirilmiştir. 1313-1315 yıllarında Lefke, Mekece, Akhisar, Geyve, Gölpazarı ve Leblebici kaleleri alınmıştır. Bu fetihlerin asıl amacı ise Bursa’yı fethetmektir. Ancak Osman Bey dönemindeki ordu henüz bu fethi başaracak kadar gelişmemiştir. Bu yüzden Osman Bey, Bursa’yı kuşatmaya almıştır. Zaten şehrin üç tarafındaki topraklar Osmanlı toprağı haline geldiği için şehir doğal bir kuşatma altında kalmıştır.

Osman Gazi'nin Osmanlı Devleti'ni Kurması

Biz uç beyliği olan Osmanlı'nın gelişip büyüyerek bir devlet haline gelmesinde bir çok olay arka arkaya sıralanmış ve bu sürece farklı yönlerden etki etmiştir. Bu yüzden devletin tam kuruluş tarihi ile ilgili tartışmalar vardır. Zaten olaylar yaşandığı dönemde de kimse bir anda artık biz devletiz dememiş olayların akışına göre her şey şekillenmiştir. Bu konudaki farklı düşüncelere bir bakalım.

Kulaca Hisar ve Karacahisar kalelerinin fetihlerinin ardından, 1299 yılında İnegöl'ün de alınması ile birlikte Osmanlı Devleti kurulmuş olarak kabul edilir.

Tarihçilerin çoğunluğu 1299 yılında Anadolu Selçuklular Devleti’nin yıkılışı ve Osman Gazi’nin diğer Türk Beylikleri arasında bağımsızlığını ilan ederek, Osmanlı Devleti’ni kurmuş olduğunu kabul etmektedirler.

Bazı tarihçiler ise 1299 yılında Anadolu Selçuklu Devleti Sultanı’nın, Osman Gazi’ye göndermiş olduğu sancak ve mehter hediyeleri ile bağımsızlık verdiğini düşünmektedirler.

Tarihçi Halil İnalcık 2009'da verdiği bir konuşmada Osmanlı beyliğinin devlet niteliğini 1302 yılında Yalova yakınlarında merkezi Bizans ordu güçleri ile yapılan Bafeus Muharebesi'ndeki Osman Bey'in galibiyetinden sonrası kazandığını iddia etmektedir.

Osman Bey’in İcraatları

Yapmış olduğu bir çok sefer, fetih ve Osmanlı Devleti’ni kurması ve Osmanlı topraklarını neredeyse dört katına çıkarmasının yanında İlk bakır Osmanlı Parası 1324'de Osman Gazi tarafından bastırılmıştır ve adı sikke’dir.