Okumanın Yeri ve Zamanı Yoktur

Günümüzde zaman çok hızlı akmakta, insanlar bir çok işini yetiştirememekte ve bu yüzden kendilerine ailelerine, kişisel gelişim adına yapabileceklerine zaman ayıramamaktadırlar. Ancak kahvehanede oturmaya, günlerde dedikodu yapmaya,  saatlerce televizyon izlemeye, internette sörf yapmaya, bilgisayar başında saatlerce oyun oynamaya zaman bulma konusunda hiç zorlanmamaktayız. Bu durum aslında büyük bir ironi. İşlerini yetiştirememekten şikayet eden bir toplumuz ama çok değerli zamanımızı ise boşa geçirme konusunda da uzmanız.

En önemli kişisel gelişim alanlarından bir tanesi de zamanı verimli kullanma eğitimidir. Bizler zamanı nasıl değerlendireceğimizi bilmiyoruz ve zamanımız olmadığından yakınıyoruz. Halbuki her bireyin zamanı eşit. Sadece zamanı doğru şekilde kullanmasını bilenler başarılı olabilirler.

Şimdi konumuza geri dönecek olursak evet okumanın ne zamanı ne de yeri vardır. İki tip insan için bu böyledir. Birincisi hayatında okumanın yeri olmayan insan için okumanın yeri ve zamanı yoktur. Gerçekten hiç okumadıkları için okumanın ne yeri ne de zamanıdır. İkincisi her yerde ve her zaman okumayı başaranlar için bu böyledir. Evet onlar için de okumanın yeri ve zamanı yoktur. Çünkü onlar her zemin ve zamanda okuyabilirler.

Bu ikinci gruptaki insanlardan bir tanesinden bahsetmek istiyorum. Amerikanın tanınmış radyocularından birisi olan Dr. Parker Cadman.

On bir yaşında kömür ocaklarında çalışmaya başlayarak iki kardeşine bakmak zorunda kalan Cadman, on yıl boyunca ocaklarda bakın nasıl çalışmış.

Kömür madenlerinde sıradan bir işçi olduğu zamanlarda bile, maden kuyusunun diplerindeki kömürleri arabaya yükleyip arabanın geri dönmesini beklerken, bir iki dakika aradan istifade eder, hemen kitap çıkarırdı. O her zaman yanında bir kitap bulundurur ve maden kuyusuna yemek yemeden inmeyi, kitap taşımadan inmeye tercih ederdi. Maden kuyusunun dibi elini bile göremeyecek kadar karanlık olduğu için Cadman, loş kirli ve eski bir fenerin başına dikilerek okurdu. Çünkü bu maden kuyusunun diplerinden kurtulmanın tek yolunun kitap okumak olduğunu biliyordu. O da maden kuyusu içinde geçirdiği on yıl içinde hep okumaya çalıştı ve okuduğu kitapların sayısı zamanla bini aştı.

Cadman'ın ilerlemesinde hayret edilecek bir şey yoktu. On sene sonra kolej sınavlarını verecek derecede kültürünü arttırmış ve bilgisini yükseltmiş, sınavları verirken çeşitli ödüller kazanmıştır. Sonuç olarak da Londra'daki Richmond Kolejinden ilmi bir paye kazanmıştır.

Cadman, bu kadar zor şartlar altında okumuş, kendini geliştirmiş ve zor olanı gerçekleştirmiştir. Aslında gayret etmek ve düzenli okumaktan başka ekstradan yaptığı bir şey yoktur Cadman'ın. Bizler de zamanımızı verimli kullansak ve düzenli olarak okusak çok daha fazlasını yapabiliriz elbette. Ayrıca sadece Cadman da değildir bu şekilde başarılara imzalar atan. Kendi tarihimizde ve kendi insanımızda çok daha fazlası var. Mimar Sinanlar, Biruniler, ibn Rüşdler..... saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok başarılı insan var kendi tarihimizde. Hayatlarına birazcık baksak, nasıl çalıştıklarını biraz araştırsak elbette aynı potansiyel hepimizde var.

Mesela Birunî, 21 Mart günü ve Bayram günleri dışında sürekli ilimle meşgul olmuştur. Bu günlerde ise bir yıllık iaşesini temin için çalışmıştır ve sonuçta beş dili iyi derecede öğrenmiş, (Arapça, Süryanice, Sanskriyçe, Farşça, Hintçe), Uzay, tıp, matematik, edebiyat, filoloji, tarih ve başka alanlarda 120’den fazla eser bırakmıştır. Batılı Sehav, onun hakkında şöyle söylemiştir. "O tarihin tanıdığı en büyük akıldır."

Evet çok şey başardılar ve bizlere değerli bir miras bıraktılar. Peki nasıl başardılar. ÇÜNKÜ ONLAR İÇİN OKUMANIN YERİ VE ZAMANI YOKTU.