Kur'an-ı Kerim
“Biz bu Kur’ân’ı bir dağa indirseydik, onu Allah korkusundan baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri,
düşünsünler diye insanlara veriyoruz.”1
Yani, Kur’ân, ilâhî hitaba muhatap olabilecek kabiliyette
yaratılmış olan ve ahsen-i takvîm2
(en güzel yaratılış) sırrınamazhar kılınan insana indirilmiş bir kelâm-ı ezelîdir. Evet, o
insana indirilmiştir. Şayet, büyüklük ve ululuğu nazara alınarak, Kur’ân, insana değil de dağlar a indirilmiş olsaydı, dağların paramparça olduğunu görürdün. Allah’a karşı duydukları
derin korkudan dolayı dağlar bu hâle gelirdi; gel gör ki, kalb
ve kafasını O’ndan uzak tuttuğu için Kur’ân insana bu ölçüde tesir edememektedir. Hislerini Kur’ân’a karşı yabanileştiren; his, fikir ve kalb âleminde, o ilâhî hitaba yer ayırmayan
insan, elbette Kur’ân’dan nasipsizdir.
“ Gavvas olana Kur’ân
Mücevher dolu umman;
Nasipsizdir Kur’ân’dan
Her müstağni davranan.”