Hz. Muhammed'in Peygamberlikten Önce Yaşadıkları

Hz. Muhammed (s.a.v.), peygamber olmadan önce içinde yaşadığı Mekke'nin manevi atmosferi vahim durumdaydı. Kabe'nin içi ve çevresi putlarla doldurulmuş, var oluş amacının tam aksi amaçlar için kullanılır hale gelmişti. Ahlaki durum tamamen çökmüş, hak hukuk diye bir şey kalmamış, Allah'ın yaratmış olduğu en değerli varlık olan insanın bile insanlıktan çıkarıldığı. kadınların insan olup olmadıkları tartışılıyordu.

Hz. Muhammed ise bir peygamber hassasiyetine sahip, her türlü olumsuzluktan etkilenecek hassas bir fıtrata sahipti. Mekke'nin içinde bulunduğu bu buhranlı durum elbette onu bunaltıyordu. Bu ortamdan uzaklaşmak ve Rabbiyle başbaşa kalmak istiyordu.

Peygamberimizin Hira Mağarasına Çekilişi

Peygamberimiz. Mekke'nin içinde bulunduğu bu buhranlı durumdan uzaklaşmak için insanlardan uzak kalmayı tercih ediyordu. Bunun için sık sık Nur Dağı'ındaki Hira Mağanası'na çekiliyordu. Çünkü, Mekke'deki cehalet en koyu günlerini yaşıyordu.

Peygamber Efendimiz diğer taraftan da Allah'a ibadetin en saf halini yansıtan, Allah'ın halili İbrahim (as) ve oğlu İsmail'in (as) elleriyle inşa edilen Kabe'den de ayrı kalmak istemiyordu. Bu yüzden uzlet için seçmiş olduğu Hira Mağarası. uzaklardan yine Kabe'yi görüyordu. Orada hem uzlet hayatı yaşıyor, hem insanlardan uzak rabbiyle başbaşa kalıyor, hem de Kabe'yi oradan seyrediyordu. Buraya geldiği zamanlar bazen günlerce bazen aylarca kalıyordu.

Bu gidişler, Hz. Hatice için de ayrı bir zorluk ve hüzün ifade ediyordu. Her gidişte yüreği ağzına geliyor, Peygamberimizin başına bir şey gelmesinden endişe ediyordu. Bu yüzden Peygamberimizin ardından adamlarını gönderiyor, onun durumunu öğrenmek istiyor, adamlarını onu koruyup kollamalarını sıkı sıkı tembihliyordu.

Peygamberimiz Hatice validemizin hazırladığı azığını alıp gittiği zamanlarda, bazen kendisi geri gelip yeni bir azıkla geriye dönse de, zaman zaman Hatice validemiz, hasretine dayanamadığı evinin direği ve gelişini gözlediği efendisi için kendisi yollara düşüyor ve kilometrelerce yürüyüp saatler süren gayretleri neticesinde, Efendiler Efendisi’ne kendi elleriyle azık taşıyordu. Bazen de Hira’nın sırlı atmosferini Efendisiyle birlikte solukluyor, bin bir güçlükle ulaştığı Hira’da, O’nunla kalarak zamanını paylaşmayı en büyük bahtiyarlık sayıyordu. Zaman zaman da, bugün İcâbe Mescidi olarak anılan yerde buluşuyorlar ve buluştukları bu mekanı mesken tutarak geceliyorlardı. Daha sonra da Efendimiz, yeniden ayrılarak mağaraya çıkıyor, Hatice validemiz de evinin yolunu tutuyordu.
Bir kadın için, kocasının evinden bu kadar ayrı kalması, dayanılacak bir durum değildi; ancak Hz. Hatice, uzayan ayrılıklar karşısında en küçük bir tepki göstermiyor, hatta tepki vermek bir yana Efendisi’nin yalnızlığını paylaşarak O’nu, gelecek günleri adına hazırlayıp teşvik ediyordu.

Sadık Rüyalar

Allah Teala, doğduğu andan itibaren Peygamberimizi, Peygamberliğe hazırlamıştır. Peygamberimizin yaşadığı olaylar hep bu eksende gerçekleşmiştir. Peygamber olacağı zamana yakın tarihlerde sık sık rüyalar görmeye başlamış ve bu rüyalar adeta ötelerden mesajlar sunmaktadır. Bu rüyalar sanki vahyin öncüleri gibidir. Peygamberlikten önceki son altı ayda bu rüyalar iyice sıklaşmış ve peygamberimizin gördüğü rüyalar gerçek hayatta da hep çıkar olmuştur. Akşam gördüğü rüyalar ertesi gün aynen vuku bulmaktadır.

Peygamber Efendimiz, görmüş olduğu bu rüyaları genellikle Hatice Validemiz ile paylaşırdı. O da bu rüyaları yorumlar ve peygamberimize destek olmaya çalışırdı.

Bir gün Efendimiz yine böyle bir rüya görür. Bu rüyada evin üstünden bir tahta çekilerek burada büyük bir delik açılır ve bu delikten gümüşten bir merdiven uzatılır. Buradan içeriye iki adam girer. Bu durum karşısında birilerini yardıma çağırmak ister ancak bir türlü konuşamaz ve yardım için fırsat bulamaz. Bu adamların her biri gelip Peygamberimizin bir yanına oturur. Sonra bunlardan bir tanesi elini peygamberimizin vücuduna sokarak iki kaburga kemiğini çıkarır. Sonra da göğsüne yönelerek buradan kalbini çıkarıp eline koyuverir. Rüya o kadar gerçekçidir ki peygamberimiz bu eli iliklerine kadar hissetmektedir. Bu arada biri diğerine şöyle der:

– Bu salih adamın kalbi ne kadar da güzel bir kalp.

Sonra da kalbini yıkayıp temizler ve tekrar alıp onu yerine yerleştirir. Çok geçmeden kaburga kemiklerini de aldığı yere geri yerleştirir. sonra da, geldikleri yerden yani merdivenden çıkarak gözden kayboldular. Giderken merdiveni de alıp götürürler. Artık tavan, yeniden eski haline gelmiş ve her şey normale dönmüştür.

Peygamberimiz her zaman olduğu gibi bu rüyasını da Hz. Hatice'ye anlatır. Hatice Validemiz de her zamanki gibi destek olmaya çalışır ve şunları söyler:

– Müjdeler olsun sana. Şüphesiz ki Allah, Senin için sadece hayır murad etmektedir. Bunda da bir hayır vardır; müjdeler olsun Sana!

Tüm Varlıkların Peygamberimize Selam'a Durması

Tüm varlıklar adeta Peygamberimizi tanıyor, onu gördüğü zaman farklılaşıyordu. Ağaçlar, taşlar, her bir canlı... Adeta bütün varlık ona selam veriyor gibiydi. Aslında gerçekten selam veriyorlardı ancak bu henüz tam olarak anlaşılmıyordu. İlk vahyin geldiği gece , Peygamberimiz Nur dağından hızla aşağı inerken onu gören her bir nesne selam vermiş ve "Ente Resulullah" "Sen Allah'in elçisisin" demişlerdir. O geceden öncede varlık, adeta geleceğini müjdeliyor gibi bir hal içerisindeydi. Peygamberimiz bu durumu ve endişelerini yine bir gün Hatice Validemiz'e anlatmış, o da yine Efendimize destek olmak için şunları söylemiştir.

– Şüphesiz ki Allah, seni asla zayi etmez ve sana bir kötülük dokundurmaz. Çünkü Sen, sözün en doğrusunu söyler; emanete sadık kalır ve yakınlarını görüp gözetirsin.