Hz. Muhammed'i (s.a.v.) Arayan Selman-ı Farisi
Selman-ı Farisi, İran asıllı ve ateşgahta ibadete düşkün bir gençtir. Asıl adı Mahbe (Mayeh} b. Buzehmeşan b. Mürselan b. Yehbuzan iken müslüman olduktan sonra kendini Selman İbnü'l-İslam diye tanıtmıştır. Mecusi dinine mensup olan babası, köyünün reisidir.
Küçük yaşta iken kendi köyünden ailesi ile birlikte Ceyy isminde başka bir köye göç etmiştir. Zengin ve itibarlı bir aileye mensup olan Selman-ı Farisi'nin yolculukları bu göç ile başlamıştır.
Mecusi ateşgedesinde kutsal ateşin sönmemesini sağlamakla görevli iken yeni bir din arayışına giren Selman ailesinin şiddetli muhalefetine rağmen Hıristiyanlığı tercih etmiştir. Aslında bu durumun sebebi Şam'a gittiği zaman orada bir klisede gördükleri ve bunun üzerine taptığı ateşten daha hayırlı ibadet edilecek bir tanrıya yöneltmiştir. Bu yüzden bulunduğu yerden uzaklaşmak zorunda kalmıştır. Önce Dımaşk'a yani Şam'a kaçar. Burada bir papaza intisap eder. Ancak bu durum beklediği gibi olmamıştır. Çünkü bu Papaz, insanları aldatıyor ve insanların dini duygularını istismar ederek haksız kazanç elde ediyordu.
Papaz çok geçmeden ölür ve onun yerine başka bir papaz tayin edilir. Selman-ı Farisi bu yeni gelen papazı çok sever ve her anının bu papazla beraber geçirmeye başlar. Ancak her canlının bir eceli olduğu gerçeği çabucak bu papaza da uğrar. Papaz hastalanır. Ölümünü yakın bir zamanda Selman-ı Farisi, telaşla papaza yaklaşır ve
- Beni kime emanet ediyorsun?
diye sorar. Papaz:
– Ey Oğulcuğum! Allah’a yemin olsun ki, buralarda sana tavsiye edebileceğim birini bugün bilmiyorum. İnsanlar helak olup gittiler... Birçoğu dinini dünya ile değiştirdi... Kendi değerlerini terk edip gitti çoğu da. Sana Musul’da falanı tavsiye ederim. O benim hassasiyetlerimi taşıyan bir adamdır. Git ona ve onun yanında kal.
Güneş batarken, papazında hayat güneşi batıyordu. Güneş battığında artık papaz da yoktu.
Selman-ı Farisi papazın tavsiye ettiği gibi doğruca Musul'a gider. Kendisine verilen adrese gider ve aradığı papazı bulur. Günlerini artık bu papazla geçirmeye başlar. Ancak bu adamın da ömrü çok uzun değildir. Papaz ölüm döşeğindeyken Selman-ı Farisi yine aynı soruyu sorar. "Beni kime emanet ediyorsun?"
Bu sefer papaz Nusaybin'i tarif etmişti.
Selman-ı Farisi Nusaybin'e gider ve bir süre burada kalır. Ancak yine kendisine yol görünür. İhtiyar papaz bu sefer de Ammuriye'yi tarif eder. Bu sefer de Ammuriye'ye gider. Diğer gittiği yerlere nispeten burada daha uzun kaldı ama sonunda buradaki papaz da ömrünün son günlerini yaşıyordu. Selman yine papazın yanına yaklaştı ve adeta yalvarırcasına hüzün dolu bir ses tonuyla;
– Beni kime bırakıp da gidiyorsun?
dedi. Papaz da çok düşünceliydi. Zaman zaman gözlerini ufka dikiyor ve öylece kalakalıyordu. Yine aynı hal vardı üstünde... Hüzün dolu bir sesle şunları söylemeye başladı:
– Bugün, buralarda seni emanet edebileceğim birisini bilmiyorum. Fakat İbrahim’in Hanîf dini üzere gönderilecek Son Nebi’nin gölgesi üzerimizdedir. O, Arap diyarında zuhûr edecek. O’nun hicret edeceği yer, iki sıcak mekan arasında, hurma ağaçlarıyla dolu bir yerdir. O’nun gizli kalmayacak bazı alamet ve işaretleri vardır. İki omuzu arasında nübüvvet mührü vardır. O, hediye kabul etmekle birlikte, sadaka asla kabul etmez ve yemez. Şayet bu beldeye gitmeye gücün yeterse git ve onu bekle orada. Gördüğünde tanırsın O’nu.
Artık Selman-ı Farisi'nin yeni rotası belli olmuştu. Biriktirdiği tüm mal varlığını satarak bununla yolculuk yapacaktı. Bu sefer nihai hedefe doğru yürüyordu. Çünkü Allah'ın son peygamberini bulmak için yola çıkmıştı.
Bir Arap tüccarıyla tanışan Selman. kendisini çölden geçirmesi karşılığında sahip olduğu hayvanları ona verip kervanına katılır. Ancak kervan Vadilkura'ya ulaştığında tüccar Selman'ı bir Yahudi'ye köle olarak satar. Ardından bu Yahudi onu Medine'de yaşayan Beni Kurayza'ya mensup başka bir Yahudi'ye satmıştır. Bu kişinin adı Osman b. Hel idi.
Selman, Medine'yi görünce Ammuriyeli rahibin tarif ettiği şehre geldiğini anlar. Daha sonraki günlerde Hz. Peygamber'in Medine'ye doğru yola çıktığını ve Kuba'ya geldiğini duyunca hemen oraya gider ve rahipten öğrendiği nübüvvet alametlerinin kendisinde bulunduğunu görünce Müslüman olur.
Selman-ı Farisi bu dönemde köle olduğu için azat edilinceye kadar meydana gelen Bedir ve Uhud gazvelerine katılamamlıştır. Hendek gazvesinden önce ise Resulullah'ın tavsiyesi üzerine efendisi ile anlaşarak 300 hurma fidanı dikme işi karşılığında özgürlüğünü elde etmiştir. Fidanların dikilmesi işi ise Hz. Muhammed'in (s.a.v.) nezaretinde ve ashabın da yardımıyla tamamlanmıştır. Beytülmalden de 40 ukıyye ödenerek Selman'ın azad edilmesi sağlanmıştır.
Daha sonra Efendimiz (s.a.v) Selman-ı Farisi ile Ebu Derda'yı kardeş ilan etmiştir.
Selman-ı Farisi, Hendek Gazvesi'ne ve daha sonraki tüm savaşlara katılmıştır. Hatta Hendek Gazvesi'nde hendek kazma fikri Selman-ı Farisi'ye aittir.
Bu olaydan sonra Ensar ve Muhacir Selman-ı Farisi'yi kendilerinden kabul etme yarışına girmişlerdir. Çünkü Selman, hem hicretten önce hicret etmiş, Allah Resulü'nü bulmuş, hem de Medinelilerden biri haline gelmiştir. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.), "Selman bizden, Ehl-i Beytimdendir." diyerek bu tartışmaya son vermiştir. Peygamberimizin bu sözü üzerine daha sonra Hz. Ömer, ehl-i beyt'e maaş bağlarken Selman-ı Farisi'ye de maaş bağlamıştır. Ancak Selman bu parayı sadaka olarak dağıtır kendisi hurma liflerinden ördüğü hasırları satarak hayatını idame ettirmeye devam etmiştir.
Selman-ı Farisi'nin hayatına daha uzun yıllar devam etmiş ve İslam devletinde önemli görevler üstlenmiştir. Ancak hayatının geri kalanını başka bir yazımıza bırakmak istiyorum. Çünkü bu yazımızda daha Hz. Muhammed'den (s.a.v.) haberi yokken onu aramaya başlamış ve sonunda bulmuş olan bir hayat hikayesini anlatmaktı. Bu yüzden yazımızı burada sonlandırmak istiyorum.
Konuyla ilgili merak ittiklerinizi sorular bölümünden bize yazabilirsiniz.