Hz. İbrahim'in Dualarında Hz. Muhammed (s.a.v.)

Hz. İbrahim (as), Allah'ın Halil'i ve kendisinden sonra gelen peygamberlerin atasıdır.  Onun iki oğlu olan Hz. İsmail ve Hz. İshak hem peygamber hem de sonraki peygamberler onların nesillerinden gelmiştir. Hz. İsmail'in neslinden Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) gelmiş, Hz. İshak'ın soyundan ise yahudilere gelen diğer tüm peygamberler gelmiştir.

Böylesine kutlu bir nesil aslında Hz. İbrahim'in samimi dualarının neticesidir aslında. Çünkü Hz. İbrahim'in uzun yıllar çocuğu olmamış Allah'tan salih evlat istemiştir. Hz. İbrahim'in eşi Sare, Hz. İbrahim'in bu durumuna üzüldüğü için Mısır'dan getirttiği cariyesi Hacer'i Hz. İbrahim'e ikinci eş olarak alması için vermiştir. Bu evlilikten Hz. İsmail doğmuştur. Hz. İbrahimin'in Hacer'den çocuğu olunca, bu sefer de Sare Hacer'i kıskanmaya başlamıştır. Bu yüzden Hacer'in ve oğlu İsmail'in evden gitmesini istemiştir.

Hz. İbrahim ise Allah'tan aldığı emir üzerine Hacer ve İsmail'i alıp bugünkü Kabe'nin olduğu yere yani Mekke'ye getirip bırakmıştır. O dönemde burası halk tabiriyle kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdir. Hiçbir insan olmadığı gibi gerçekte de kervanların uğradığı bir yer değildir. Su bulunmayan, çölün ortasında bir yer.

Hz. İbrahim oğlu İsmail ile birlikte Hacer validemizi buraya bırakıp arkasını dönüp giderken, Hz. Hacer olup bitenden habersiz bir şekilde

- Bizi, bu yalnız ve ıssız vadide bırakıp da nereye gidiyorsun ey İbrahim.

diye seslenir. Hz. İbrahim cevap vermez. Çünkü Hz. İbrahim sadece Allah'ın emrini yerine getirmektedir ve verebileceği bir cevap yoktur. Hacer, Hz. İbrahim uzaklaştıkça daha da endişeye kapılarak telaşla tekrar sorar.

– Ey İbrahim! Bizi bu yalnız ve ıssız vadide bırakıp nereye gidiyorsun?

Bu durumu anlamak çok zordur Hz. Hacer için. Yıllarca çocuk hasreti ile yanıp tutuşan birisi, çocuğuna kavuşmuş ancak şimdide onu ıssız bir çölün ortasında, adeta ölüme terk ediyordu. Olup bitene anlam veremeyen Hz. Hacer bu sefer

– Sana böyle yapmanı Allah mı emretti.

diye sorar. Önceki sorulara cevap vermeyen Hz. İbrahim bu soru karşısında Evet der.

Hz. Hacer bu cevapla rahatlar. Çünkü onların burada kalmasını isteyen Allah ise koruyacak olan da, yalnızlıklarını giderecek olan da Allah'tır. Bunun üzerine Hz. Hacer şöyle söylemiştir.

– Öyleyse O, bizi asla zayi etmez.

Artık Hz. İbrahim oradan uzaklaşmıştır. Gözden kaybolacak noktaya geldiğinde ellerini açıp dua eder.

- Ey bizim Rabbimiz! Şüphesiz ben, zürriyetimden bir kısmını Senin kutsal mabedinin yanında, ekin bitmez bir vadide yerleştirdim. Ey bizim Rabbimiz! Namazı gereğince kılsınlar diye böyle yaptım. Yâ Rabbi! Artık, insanların bir kısmının gönüllerini onlara doğru yönelt, onları her türlü ürünlerden rızıklandır ki Sana şükretsinler!

İbrahim suresinde anlatılan Hz. İbrahim'in bu duaları gösteriyor ki henüz bir bina olarak mevcut olmayan, ama gelecekte namaz kılan müminlerin kıblesi olacak olan Kabe burada inşa edilecek. Ayrıca gelecekte zuhur edecek olan son nebi de burada ortaya çıkacak ve buradan insanları Allah'a imana ve namaz ile Allah'a kulluğa davet edecektir.

Bu duaları yaparken Hz. İbrahim'e şöyle vahiy gelmiştir.

– Senin duanı, İsmail hakkında kabul ettim ve ona bereket ihsan ettim. Ondan sonra nice nesiller gelip geçecek, ama gün gelecek esas itibariyle onun neslinden on iki yüce kâmet zuhûr edecek. Ve Ben, onu büyük bir cemm-i gafîre reis yapacağım!

Hz. Hacer,  Allah'ın kendilerini koruyacağına inanıyor ve Hz. İsmail'in doğumundan önce gördüğü meleğin kendisine söylediklerini düşünerek kendisini güvende hissediyor ancak içine bulunduğu durum onu yine de korkutuyor. Çünkü bu dünya sebepler dünyası ve Allah her bir olayı sebeplere bağlamıştır. Bu yüzden sebepleri yerine getirmek de insanın bir görevidir. Elinden geleni yapmazsa bu sebepler çocuğunun yada kendisinin bir zarar görmesini netice verebilir. Bu yüzden de içinde bulunduğu durumdan endişe etmeye devam etmektedir. Bir canlı yada bir yudum su bulma düşüncesi ile kucağındaki çocuğu bir kenara koyarak iki tepenin arasında koşmaya başlar. Bu tepeler Safa ve Merve tepeleridir. Kendisinden sonra milyonların aynı şekilde say yapacağından, bu hareketinin inananların en önemli ibadetlerinden birisi olacağından habersiz koşmaktadır. Bu gidip gelmeler yedi olduğunda, tam merve tepesine geldiğinde bir sesle irkilir. Bu ses kendisini oğlunun yanına çağırmaktadır. Dikkatlice baktığında gördüklerine inanamaz. Oğlu İsmail'in ayaklarının dibinden bir pınar akmaya başlamıştır.

Koşup oğlunun yanına geldiğinde, oğlunun yanında duran melek kendisine şunları söyler.

– Sakın zayi olacağın endişesine kapılma!.. Çünkü burada Allah’ın evi vardır. Onu, bu çocukla babası inşa edeceklerdir. Allah, onun ehlini asla zayi etmez

Bu şekilde yüzyıllar boyunca insanların susuzluğunu giderecek olan zemzem suyu ortaya çıkmış oluyordu. Su medeniyet demekti. Hele bir de kupkuru bir çölde olduğunuzu düşünürseniz aynı zamanda hayat demekti. Bu hayat kaynağı zamanla başka insanları buraya çekmeye başladı. Cürhümlüler gelip bu vadiye yerleştiler. Artık dünyanın merkezi olacak olan Mekke oluşuyor ve Hz. Muhammed'in geleceği bu şehir onun gelişine yavaş yavaş hazırlanmaya başlıyordu.

Hz. İbrahim'in bu belde ile ilgili ilk duası kabul olmuş oluyor ve burası artık bir medeniyet beşiği haline geliyordu. Hz. İsmail büyümüştü. Hz. İbrahim de arada bir geliyor ve bir süre kaldıktan sonra geri dönüyordu. Hz. İsmail, Cürhümlülerden bir kızla evlenmişti.

Hz. İbrahim yine geldi ancak bu sefer hemen dönmeyecekti. Bu seferki vazife farklıydı. Artık Beytullah'ın temelleri atılacak, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail, baba oğul Allah'ın evini inşa edeceklerdi.

Kabe'yi inşa etmeye başlamışlardı. Bir taraftan da Allah'ın emrini yerine getiren bu kutlu elçiler, ellerini açıp dua ediyorlardı.

– Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur. Hiç şüphesiz işiten Sen’sin, bilen de Sen!.. Ey Rabbimiz! Hem İsmail ve beni, yalnız Senin için boyun eğen Müslümanlardan kıl, hem de soyumuzdan yalnız Senin için boyun eğen Müslüman bir ümmet meydana getir ve bize ibadetimizin yollarını göster. Tevbemize rahmetle icabette bulun. Hiç şüphesiz Tevvâb Sensin, Rahîm de Sen!..

Kendisine ve nesline böyle dualar ettikten sonra Hz. İbrahim bir peygamber olarak yine insanları ve kendisinden sonra gelecek nesli düşünerek onlar için de bir peygamber göndermesini Allah'tan isteyecektir ve duasına şöyle devam eder.

– Ey Rabbimiz! Bir de onlara içlerinden öyle bir Resûl gönder ki, o Resûl, onlara Senin ayetlerini tilavet eyleyip okusun, kendilerine kitabı ve hikmeti talim edip öğretsin, içlerini ve dışlarını tertemiz yapıp onları pâk eylesin. Hiç şüphesiz Aziz Sen’sin, hikmet sahibi de Sen!..

Burada İbrahim'in (as) gelmesini istediği peygamber, Efendimiz Muhammed Mustafa'dır (s.a.v.). Çünkü İsmail'in (a.s.) soyundan başka peygamber gelmemiştir.

Allah, İbrahim'in (a.s.) bu duasını da kabul etmiş ve ondan yüzyıllar sonra Hz. Muhammed'i (s.a.v.)'i göndermiştir. Yıllar sonra Peygamberimiz de bir sözünde şunları söylemiştir:

– Ben, atam İbrahim’in duası, kardeşim İsa’nın müjdesi ve annemin de rüyasıyım.

Peygamberlik şuuru ile insanları düşünmek ve onların ebedi hayatını kurtarma düşüncesi, Hz. İbrahim'in benliğini o kadar sarmıştır ki Allah'tan gelecek nesiller için hayır isteyip, onlar için de peygamber istemekle kalmamış, Allah, kendisine "Seni insanlara imam kılacağım." dediğinde ilk tepkisi "Zürriyetimden de" şeklinde olmuştur. Yani benim neslimden de imamlar olsun demiştir. Bu onun bilinçaltında hem gelecek nesillerin, hem de gelecek olan Peygamberin, yani Hz. Muhammed'in ne kadar çok yer edindiğinin göstergesidir. Normal şartlar altında böyle bir lütuf karşısında hemen şükreder, Allah'a övgüler ile hamdedilir. Ancak Hz. İbrahim'in böyle büyük bir lütuf karşısındaki ilk tepkisinin kendi neslinden de imamlar istemesi onun bilinçaltında neler olduğunu gösteren bir işarettir.