Hz. Ebubekir'in Şahit Olduğu Peygamberlik Emareleri

Hz. Ebubekir, peygamberlikten önce de Peygamber Efendimiz'in en yakın arkadaşıydı. Onun hayatının yakın şahitlerinden bir tanesiydi. O da gelecek bir peygamberden bahsedenleri hep duyuyordu ama bunun kim olduğunu henüz bilmiyordu. Bir gün Kabe'nin kenarında yine böyle bir konuşmaya şahit olmuştu. 

Bir gün Zeyd İbn Amr ile Ümeyye İbnu’s-Sait konuşuyordu. Yine sözü, Son Kurtarıcı’ya getiren Zeyd, şunları söylüyordu Ümeyye’ye:

– Allah’ın hükmü ve Hanîflik hariç, kıyamet günü bütün dinler boş ve faydasızdır.

Takındığı ciddi tavırla da şunları ilave ediyor ve soruyordu:

– Dikkatli ol! Bu beklenen peygamber, bizden mi, sizden mi, yoksa Filistin ehlinden mi?

Hz. Ebubekir ise bu konuşulanları duyunca hemen Varaka b. Nevfel'in yanına gitti. Çünkü bu konuşan kişiler Mekke'nin en bilge insanlarıydı ve boşa konuşuyor olamazlardı. Bu yüzden konuşulanları Varaka'ya sormak istiyordu. Çünkü Varaka o günlerde bu konuları danışabileceği en bilge kişiydi. Varaka'nın yanına vardı ve Kabe'nin avlusunda dinlediklerini anlattı. Sonra da bu meselenin ne olduğunu sordu.

– Evet ey kardeşimin oğlu. Ehl-i Kitap ve bütün ulema, bu beklenen Nebi’nin, nesep yönüyle Arap’ın ortasından çıkacağında müttefiktirler. Ben nesep ilmini de iyi bilirim. Senin kavmin, nesep yönüyle Arap’ın ortasıdır.

Varaka, adeta Hz. Ebubekir'e gelecek peygamber için kendi kabilesine bakmasını ve onu orada aramasını söylüyordu. Bunun üzerine Ebubekir

– Ey amca! Bu Nebi ne ile gelecek? Ne söyleyecek, diye sordu.

– O’na söyleneni söyleyecek. Ancak O gelince ne bir zulüm ne de zulüm yapılacak bir zemin kalacak.

Hz. Ebubekir'in şahit oldukları bunlardan ibaret değildi elbette. Başka bir gün yine Zeyd b. Amr'ın şu sözlerini duymuştu.

– Ey Kureyş topluluğu! Nefsim, yed-i kudretinde olana and olsun ki aranızda, benden başka İbrahim’in peşinden gideniniz yok. Şüphe yok ki ben, İbrahim ve O’nun arkasından da İsmail’in peşinden gidiyorum. Ve ben şimdi, İsmailoğullarından gelecek bir Nebi’yi bekliyorum; sanırım ben O’na da yetişeceğim.

Onun bu sözlerini duyan bir başka ihtiyar Âmir İbn Rabîa seslendi:

– Şayet O’na yetişip görürsen, benden de selam söylemeyi unutma!

Bu insanlar adeta gözleri ile görmüş gibi kesin konuşuyorlardı. İnanmamak elde değildi.

Hz. Ebubekir'in Rüyası

Artık Ebû Bekir, olaylara daha farklı bakıyordu. Zaman zaman Kâbe’ye gidiyor ve insanların acınası hallerini garipseyerek seyrediyordu. Bilgelerden duydukları, adeta rüyalarını dahi esir almıştı.

Ticaret maksadıyla bir gün Şam’a gitmişti Ebû Bekir. Şam'da bulunduğu günlerde bir rüya gördü.

Rüyasında ay parçalanıyor ve Mekke'ye inerek buradaki bütün evlere giriyordu. Daha sonra bu ay tekrar dolunay halini alıyor ve kendi evine gelip orada kalıyordu.

Hz. Ebubekir çığlıklarla uyandı. Ancak bu rüya zevk veren bir rüyaydı. Merakından güvendiği bir rahibin yanına gitti ve gördüklerini anlattı. Sözünü bitirir bitirmez de

– Şüphesiz O’nun günleri geldi, dedi rahip.

Şaşırmıştı. Rüyasını tevil etmesi için yanına geldiği adamın neden bahsettiğini anlamamıştı. Bunun için de:

– Ne diyorsun sen, diye tepki gösterdi önce.

Sonra rahibin bakışlarındaki sıcaklığı ve samimiyeti görünce

– Bekleyip durduğumuz Nebi mi, diye sordu.

Rahib önce başını sallayarak onayladı, sonra da

– Evet. Sen de O’nunla birlikte iman edecek ve insanlar arasında O’na en çok yardımcı da yine sen olacaksın! dedi.

Hz. Ebubekir ticari işlerini tamamlayıp dönüş yoluna koyulmuştu. Ancak zihninde sürekli rahibin söyledikleri dönüp duruyordu. Zaman zaman bu düşünceler şiire dönüşüp dudaklarından dökülüyordu. 

Dönerken Rahip Bahira'nın memleketi Busra'dan da geçecekti. Buraya kadar gelmişken rahibi de ziyaret etmek istiyordu. Hem de gördüğü rüyayı bir de ona anlatmak ve yorumunu sormak istiyordu. Rahibin yaşadığı manastıra gitti ve Şam'da gördüğü rüyayı anlattı. Daha anlatırken rahibin gözleri fal taşı gibi olmuştu.

– Sen nerelisin?

– Mekkeliyim.

Rahip Hz. Ebubekir'i daha fazla tanımak istiyordu. Çünkü okuduğu kutsal metinlerde gelecek olan peygamberin yakınında olacak kişilerin de bazı özellikleri anlatılıyordu. Devam etti sormaya. 

– Neresinden? Kimlerden?

– Kureyş’ten.

– Sen ne işle meşgulsün?

– Ticaretle.

İşin burasında Rahip, Ebû Bekir’in de merakını giderecek cümlelerini sıralamaya başladı bir bir:

– Şüphesiz Allah senin rüyanı sadık çıkaracaktır. Çünkü çok geçmeden, senin kavmin arasından bir Nebi gelecek. Sen de, O hayatta olduğu müddetçe veziri, öldükten sonra da halifesi olacaksın!

Ebû Bekir, şaşkınlıktan ne diyeceğini bile unutmuştu. Rahip çok net konuşuyordu. Derin derin düşünmeye başladı; acaba kimdi bu herkesin bahsedip durduğu gelecek peygamber... Aslında düşünmeye gerek bile yoktu. En yakın arkadaşıydı bu kişi. Olsa olsa Muhammedü'l-Emin olabilir diye düşündü. Ancak onun kendi ağzından bu güne kadar bu konuda bir kelime bile duymamıştı. Putlara karşı çıkıyor, insanlara yardım ediyor, yoksulları görüp gözetiyordu ama "Sizin beklediğiniz nebi benim." dememişti hiç. Bu yüzden içinden onu daha yakından izlemesi gerektiğini düşündü.